Sabah kafamı sert yastıktan kaldırdım. Kafamı kaldırıp sert olan yas- Ah! Marcus?
Tabi ya dün olanlardan sonra Jessica'yı postalayıp Marcus ile uyumuştum. Dün...
Benim için uçurumdan atlayacaktı. Yüzümde aptal bir gülümseme oluştu. Kollarımı sıkıca sardım beline.
Onu çok seviyordum. Dün ateş gücümü kontrol ederken diğer bir gücümü de açığa çıkarmıştım. Geleceği görmek...
Gördüğüm şey; Marcus beni okulun dışında bir yere götürüyordu. Çok eğleniyorduk. Sonra Marcus okula değilde bir otele geçmek istedi. Bende onu onaylamıştım. O otel odasında beraber olmuştuk. Sabah kalktığımda ise...
Gözümden bir damla yaş düştü, Marcus'un göğsüne. Marcus biraz kıpırdadı. Göz yaşlarım durmayınca bende hemen kafamı kaldırdım. Kafamı kaldırmamla o güzel gözlerle karşılaşmam bir oldu.
"Neden ağlı-" sorusunu sormadan kendimi tutamayıp hıçkırıklara boğuldum. Şuan deli gibi ağlıyordum. Sanırım dün çok dolmuştum. Tam olarak ağlayamamıştım.
Marcus doğruldu. Beni kolumdan çekerek kucağına oturttu ve bana sıkıca sarıldı.
"Şşştt sakin ol güzelim. Yanındayım..." dedi sırtımı sıvazlayıp. Hıçkırıklarımın arasından "Marcus sa-kın be-ni b-bırak-ma tam-am mı?" diye sormaya çalıştım.
"Sana söz veriyorum seni ASLA bırakmayacağım!" dedi. Güven veren sesi içime işlerken ağlamam durdu.
"Sana inanıyorum..." dedim.
"İnanmak zorundasın..." dedi. Gülümsedim...
"Şimdi söye bakalım neden ağlıyordun?" diye sordu tatlı sesiyle. Ondan ayrıldım burnumu çekip göz yaşlarım sildim.
"Dün kü gördüğüm gelecek aklı-" cümlemi tamamlayamadan Marcus bana sıkıca sarıldı. "Marry, güzelim sil şunu aklından! Seni asla bırakmayacağım. Söz!" dedi sinirlendiğini belli eden sesi ile.
"Özür dilerim..." dedim.
"Seni bir şartla affederim." dedi beni kendinden ayırarak.
"Yine mi kütüphaneye çağıracaksın?" diye sordum gülerek. O da güldü.
"Hayır, bu sefer burda isteyeceğim."
"Ne istiyorsun?" diye sordum gülerek.
"Benim ol..." dedi birden
Yüzümdeki gülümseme yavaş yavaş soldu. Ne diyordu bu?!
"S-sen ne diyorsun?!" dedim.
"Beni duydun. Madem bana güveniyorsun benim ol..." dedi
"B-ben seni anlayamıyorum!" dedim bağırarak. Sonra devam ettim "Ben dün öyle saçma şeyler görmüşken sen nasıl olurda benden böyle birşey istersin?!" diye bağırdım suratına.
"Marry! Bana bağırma! Bana güvenini kanıtlamanı istiyorum." dedi.
Şaka yapıyor olamalı! Marcus iyi değil! O iyi değil! Benim yaşadıklarımı dün kendisi öğrenmişken neden benden böyle birşey istiyordu?! Güvenimi mi ölçmek istiyor? Onun olarak? SAÇMALIK!
Gözlerine biraz daha baktıktan sonra ciddi olduğunu anladım. Hemen kucağından kalktım. İşaret parmağımla kapıyı göstererek "Defol git!" dedim sakinliğimi koruyarak.
Ben hala benden nasıl böyle birşey ister? Şokundaydım.
Yataktan ayağa kalktı ve karşımda dikildi. Yüzüme bakarak "Bana güvenmiyorsun..." dedi.
Sinirime artık daha fazla hakim olamayarak Marcus'u omuzlarında ittim. Ve bağırmaya başladım.
"Aptalsın sen aptal! Dün yaşadığım şeylerden sonra sen hala benim güvenimi sorguluyorsun! Aptal! Ben daha dün geleceğimde intihar ettiğimi gördüm. Bu nasıl bir duygu haberin varmı?! Yok! Çünkü senin aklın fikrin güvende! Güven, güven! Asıl bana olan güvenini benim sorgulamam gerekiyor! Geleceğimde sevdiğim adamın beni sikip bir köşeye attığını gördüm. Bu benim için ne kadar ağır senin haberin var mı aptal? Senden nefret ediyorum! Senden iğreniyorum! Benden nasıl böyle birşey istersin hala aklım almıyor! Sen hayatımda gördüğüm en aptal, en salak, en iğrenç, en serseri, en egoist, en şımarık, en düşüncesiz, en şe-"
Cümlemi Marcus'un dolgun dudakları kesti. Beni o kadar büyük bir arzuyla öpüyordu ki karşılık vermemek elimde değil. Ama karşılık falan vermedim.
Ona karşılık vermediğimi anlamış olacak ki ayrıldı. Alınlarımızı dayadı ve "Özür dilerim..." dedi.
Gözümdeki yaşlar bir bir düşerken "Senden nefret ediyorum!" dedi fısıldayarak.
İki eliyle yanaklarımı okşayarak "Biliyorum bebeğim, lütfen affet beni..." dedi.
Acı çekiyordu bunu sesinden ve mavi gözlerinden düşen yaşlardan anlıyordum.
"Marcus özür dilerim..." dedim. Kaşlarını çatarak "Niçin?" dedi
"Az önce sana ettiğim hakaretler için." dedim.
Yaklaşıp dudağıma küçük bir buse kondurdu ve "Hepsinde haklıydın Marry..." dedi
-Bencede haklısın canım
Ona en sıcak gülümsememi atıp elinden tuttum. "Hadi uyuyalım, öğlene dersim var ve ben çok yorgunum." dedim Marcus'u yatağa çekiştirerek.
İkimizde yatıp yorganı üzerimize çektik. Marcus'un koltuk altına girip sol göğsünün üzerine yattım. Elimi beline doladım. Saçıma küçük öpücükler kondurarak "Ne dersin var?" diye sordu.
Elimle Marcus'un karnına şekiller çizerek "Element..." dedim.
"Sen iyice ilerledin ha! Sadece ateş gücünü mü kontrol edebiliyorsun?" diye sordu.
"Evet sadece ateş ama sanırım suyuda az çok kontrol etmeye başladım." dedim
"Geriye ne kaldı?" dedi
"Hava..." dedim.
Elim Marcus'un karnından, göğüslerine çıktı. Yattığım yerden kalp atışlarını duyabiliyordum. Çok hızlıydı. Onu heyecanlanıyordum. Bu suratımda aptal bir gülümseme çıkmasına neden oldu.
Marcus'un göğsünün kenarına şekiller çizmeye başladım. Hareketsiz , sessizce duruyordu. Ardından sertçe yutkunmasını işittim.
Marcus beni yatağa yatırarak hemen yanımdan kalktı. Ben ise ona şaşkın gözlerle bakıyordum. "Noldu?" diye sordum yataktan doğrularak. "Ş-şey, benim gitmem lazım" diyerek odadan çıktı. Ben ise hala şaşkındım.
Yorum ve Oy...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❃Tek Melez
Fantasy-TAMAMLANDI- !+18 kısımlar vardır. Rahatsız olanlar okumsın! !Fazla küfür kullanılmıştır! #fantastik Farklı bir diyarda sadece tek özel bir melez... Ondan intikam almak isteyen daha sonra tek meleze deliler gibi aşık olan özel bir safkan... Annesi...