Bölüm 20

1.3K 63 2
                                    

Sabah sevdiğim adamın kollarında uyandım. Ne demek bilir misiniz? Sevdiğin kişiye sarılmak, onu öpmek, ona onu sevdiğini söylemek...

Anlatılmaz yaşanır denilen şeyden işte. Ben Marcus'u çok seviyorum. O da beni seviyoru biliyorum. Çünkü kimse benim gibi bir başbelasına iki günden fazla dayanamaz. Az kalsın okulu yakıyordum ya!

Kafamı Marcus'un göğsünden kaldırdım. Yatağın yanındaki telefonumu alarak saate baktım. 07:34'tü.

Hemen kalkmamız gerekiyor çünkü bugün kurtlar bölgesine gideceğiz. Her ne kadar gitmek istesemde, bir o kadarada gitmek istemiyorum.

Yani ne bileyim! O kızı görünce sinirlerime hakim olabilecek miyim? Neydi? Ha! SOFİA!!

İsmi bile sinirlenmeme neden oluyor. Onu görünce kim bilir neler yaparım...

-Hadi be kızım! Alt üstü kurtlar bölgesini yakarsın.

Senin için söylemesi kolay!

-Bence Marcus'u sen hakkediyorsun. O kızı gördüğün yerde boğ!

Sanırım boğmak yerine o kızı yakacağım!

-İşte bu be!

"Neye gülüyorsun?" diye soran Marcus'a kafamı çevirdim. Omuz silkerek "Hiç..." dedim.

Marcus bana yaklaşarak kollarını doladı. Daha sonra kendine çekti. "Ee bugün ne yapıyoruz?" diye sordu.

"Şapşik! Bugün malum kurt bölgesine gidiyoruz." dememle Marcus2un gülen yüzü düştü. E haklı tabi...

"Yaa üzülme. Başka zaman yaparız." dedim. Omuz silkti.

"Acaba gitmesek mi?" diye sordu ardından.

-Hayır! Planların suya düşecek! Gitmek zorundasın.

İç sesime hak verip "Gidelim Marcus!" dedim kararlı sesimle. Marcus gözlerimin içine bakarak "Korkuyorum..." dedi

"Niçin?" diye sordum.

"Oraya gidince Sofia'yı görüp benimle kavga edeceksin biliyorum. Sonra kurtlar bunu değerlendirerek kendi taraflarına çekecekler. Ve ben senden ayrılacağım..." dediğinde gözlerinin dolduğunu gördüm. Sağ elimi yanağına koyarak.

"Bana bak! Ben asla o şıllık yüzünden seninle kavga etmem! Ayrıca kavgalı olsak bile kimse beni senden ayıramaz!" dedim kendimden emin bir şekilde.

"Seni seviyorum..." dedi

"Seni Seviyorum..." dedim

Marcus yaklaşı dudağını öptüm. Kısa bir süre sonra ayrıldığımızda aklıma saat geldi.

"Marcus kalk geç kalacağız!" dedim birden. "Tamam, kalkıyorum..." dedi

İkimizde banyoya ilerledik. Sıcak bir duş alıp çıktık. Dolabın başına geçtik. Yine aynı kararı alarak aynı giyindik. Aynanın karşısına geçtik.

Beni öyle cicibici bir kız sanmasınlar diye koyu bir makyaj yapacaktım. Yani makyajımda siyah renkler daha ağırlıklı olacaktı. İlk önce işe siyah ince aylaynırmı çekmekle başladım. Sonra gözümün içine göz kalemimi sürdüm. Daha sonra hafif bir şekilde siyah farımı göz kapağımın üzerinde dağıttım. Fondeten sürmeme gerek yoktu. Masanın üzerinden mat bordo rujumu aldım ve sürmeye başladım. Sürmeyi bitirdikten sonra aynada dudaklarıma baktım, gayet güzel sürmüştüm.

Kafamı çevirmemle birisinin dudağıma yapışması bir oldu. Bu kişi tabiki Marcus'tu!

Hemen onu ittim. "Ya sen ne yapıyorsun?!" dedim. İyi ki kalıcı ruj sürmüştüm...

-Aferin kız sana!

"O rujla oraya gidebileceğini sanıyorsan yanılıyorsun!" dedi Marcus.

"Ya Marcus ne var rujumda ya!" dedim isyankar sesimle.

"Ne yok ki! Ayrıca çok dikkat çekiyor. Başkalarının dudağına bakmasına izin vermem!" dedi kararlı bir sesle

"Kim bakıcak benim dudağıma ya! Lütfen..." dedim

"Hayır Marry!" dedi

Yanına gittim. Kollarımı boynuna doladım. Son bir kez şansımı deneyerek "Lütfen?" dedim. Marcus benim gözlerime öylece bakarken işe yaradığını anladım. Ona gülümseyerek boynuna ilerledim.

Boynuna ve köprücük kemiğine öpücükler kondurdum. Arda emmeyi ihmal etmiyordum tabi!

Köprücük kemikleri çok güzeldi...

Yana kayıp adem elmasını öptüm. Yukarı çıkarak çenesine küçük bir öpücük kondurdum. Dudağımı dudağına sürttükten sonra gözlerine baktım.

Mavi gözleri koyulaşmıştı. Sonkez şansımı deneyerek "Sürebilir miyim?" diye sordum.

Bir süre gözlerime baktı. "T-tamam ama sadece bir kere. Daha sonra o ruju görmek istemiyorum." dedi

Gülümseyerek kafa salladım. Boynuna sarılıp "Seni çok seviyorum!" dedim

"Bende seni seviyorum. Hadi çantanı alda çıkalım." dedi

Ondan ayrılıp yatağın üzerindeki sırt çantamı aldım. Orada birgün kalacakmışız. Bu yüzünden yanıma gecelik falan aldım. Bu arada gecelik dediğim öyle incecik, dantelli şeyler değil. Benim geceliğim tayt-sweat ikilisi.

Odadan çıkınca merdivenlerden aşağıya indik. Bizimkiler toplanmış bekliyordu. Yanlarına el ele gittik. Ben gülümseyerek "Günaydın!" dedim.

Onlarda bana karşılık verdi. Gidip Jessica'ya sarıldım. Birbirimizin kulağına fısıldayarak;

"Bakıyorumda barışmışsınız." dedi Jessica

"Evet. Teşekkür ederim canım arkadaşım." dedim daha çok sarılarak

"Rica ederim. Yalnız çok güzel olmuşsun ha!" dedi.

"Ondan ayrılarak omzuna vurdum "Seninde giderin ver arkadaşım." dedim. Güldük

Jessica; beyaz salaş bir tişört altına siyah yırtmaçlı bir pantolon giymişti. Yaptığı sade makyaj yüzünden çok güzel görünüyordu.

Ve Brandon yine aynı. Sadece o değil Jack'te aynı. Herkes siyah giyinmiş. Görende cenazeye gidiyoruz sancak!

-Sende siyah giyindin ya!

Evet ama bizimki...

-Sizin ki?

Of boşver be!

Birlikte arabalara ilerledik. Eşyaları bagaja koyduk ve Marcus ile arkaya oturduk. Marcus'un yanına Jack oturdu. Brandon ve Jessica ön koltuklara geçti. Zayn hocada kendi arabası ile gelecekmiş...


Yorum ve Oy...

❃Tek MelezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin