Sabah esneyerek uyandım. Kafamı yana çevirince kırmızı surata bürünmüş Marcus'u gördüm. Yaklaşıp yanağına dudağımı değdirdim. Değdirdiğim anda geri çekilmem bir olmuştu. Marcus, yanıyordu!
Hızlıca olduğum yerden doğruldum. Marcus'u uyandırmaya çalıştım. Ama uyanmıyordu. Elim ile nabzına baktım, atıyordu. Elimi alnına koydum. Çok fazla yanıyordu. Ateşi mi vardı? Olamaz hava sıcak! Ateşi olamaz!
Yataktan kalktım. Ayakkabılarımı ayağıma geçirip Zayn hocanın kaldığı kulübeye ilerledim. Kapıyı hızlıca çaldım.
Bir süre sonra kapıyı uykulu Zayn hoca açtı. Beni ağlamış gözlerimle görünce "Noldu, Marry?" diye sordu.
Ağlamam artınca "Marcus, o iyi değil!" dedim. Marcus hoca ciddeyitimi anlamış olamlı ki ayakkabısını giyinip birlikte kulübeye doğru ilerlemeye başladık. Kapıyı açıp içeri girdim. Marcus hala olduğu gibi yatıyordu ve kıpkırmızıydı. Onu böyle görmek daha çok ağlamamı şiddetlendirmişti.
Zayn hoca Marcus'un yanına giderek elini Marcus'un yüzünde gezdirmeye başladı. Daha sonra biraz durakladı. Sonra bileklerini açarak birşey aramaya başladı. Sonra Marcus'un tişörtünü yırttı. Ne yaptığını sormak için yanına gitmemle, kalbimin sadece bir saniyeliğine durduğunu hissettim.
Marcus'un göğsünün üstünde derin bir diş izi vardı. Ama nasıl olmuştu?! Ben, yani dün hiç farketmemiştim.
"H-hocam! Bu nasıl olur?!" dedim endişemi saklamayarak. "Sakin ol! Savaş sırasında olmuş olmalı." dedi
Sonra içeriye Brandon ve Jack girdi. Ardından Jessica geldi ve bana sarıldı.
"B-ben hiç farketmedim Jessica!" dedim ve daha çok ağlamaya başladım. Ona birşey olacak korkusu içimi sarmayı başarmıştı. Ve ben çok korkuyordum. Onu kaybetmek istemiyordum.
Brandon ve Jack, Marcus'u omuzlarından kaldırıp revire götürdüler. Bende peşlerinden gittim. Jessica ise bana destek oluyordu.
Revire gelince Marcus'u içeri aldılar. Daha sonra yaşlı birkaç adam girdi. Daha sonra Brush ve Sofia geldi.
Şuan onları takamayacak kadar üzgünüm. Ben oturduğum sandalyede sessizce ağlamayı devam derken içeriden Zayn hoca çıktı ve bize yöneldi. Elinde kan vardı. O-o Marcus'un kanımı?!
"N-nasıl?" diye sordum titreyen sesimle. "Dünkü savaşta kendini zorlamış. Bir wamkan ıstırdığı yere zehrini akıtmış. Ateşinin olamsının sebebi kanının zehirlenmiş olması. Ayrıca," dedi ve sustu.
"Ayrıca?!" dedim sinirli bir şekilde.
"Omzunda ki kemik ezilmiş..." dedi.
B-ben neden hiç fark etmedim anlamyorum! Hadi ben fark edemedim ona nasıl belli etmedi!? Kafayı yiyecğim.
"Peki ıstırık?" dedim sakinleşmeye özen göstererek
"Isıtırık çok derin. Diş izerinden anladığımız kadarıyla onu bir dişi wamkan ıstırmış." dedi. Dişi mi?!
"Bir dakika! Siz dişi dediniz değil mi?! Yani kız wamkan?!" dedim sinirlenerek. Ona bir kız saldırmıştı! Ona bir kız dokunmuştu! Onu! Marcus'umu ıstırmış!!
"Marry, sakin ol! Alevleniyorsun!" dedi ve geri çekildi. Alevlenmek mi?! O kız wamkanı bulayım dişlerini söküp götüne sokacağım!
İçimden saydırırken vücudum da ki alevlenme bana çok fazla geliyordu. Bu daha önce hiç olmamıştı. Daha önce Sofia'yı kıskanmıştım ama Sofia Marcus'a zarar vermemişti. Ama o kız wamkan!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❃Tek Melez
Fantasy-TAMAMLANDI- !+18 kısımlar vardır. Rahatsız olanlar okumsın! !Fazla küfür kullanılmıştır! #fantastik Farklı bir diyarda sadece tek özel bir melez... Ondan intikam almak isteyen daha sonra tek meleze deliler gibi aşık olan özel bir safkan... Annesi...