"Demek kızınız yok..."
Omzunda çantası ile gelen genç bir süre dudaklarını büzmüş, yere bakmaya başlamıştı. Sabah erkenden dersi vardı. Bu yüzden büyük olan ile konuşmuş, okuldan sonra yetişmeye çalışacağını söylemişti. Ama büyük olan ise, kızının olmadığını ona söylememiş ve onun dediklerini kabul etmişti.
Şimdi ise biraz olsun boşuna gelmiş gibi hissediyordu. Çünkü bugün küçük kız ile beraber güzel planları olacaktı. Mesela, beraber babası için çok özel şeyler hazırlayacaklardı, yemek yapacaklardı.
Ama şimdi minik kız olmadığı için hiçbirini yapamayacaklardı.
"Evet," demişti büyük olan. Bir yandan da gözlerini karşısındaki küçükten ayırmıyordu. "Annem geldiği için onunla ilgilenmek istedi. Sanırım birkaç gün kızımı göremeyeceğiz."
Büyük olan kapıdan çekilince küçük olan bir süre ona bakmıştı. Gülümseyerek başı ile içeriyi göstermesi ile beraber gülümsemiş, içeriye geçmişti. Büyük olan kapıyı kapatmış, küçük olanın çıkardığı ceketi alıp asmıştı.
Küçük olan, bildiği salona doğru ilerlerken adım seslerini duyması ile beraber büyüğünün de peşinden geldiğini anlamıştı. Salona geldiği zaman, kendisini koltuklardan birine bırakmış, büyük olanın da karşısına doğru geçmesini izlemişti.
"O zaman, ben gitmeli miyim yoksa kalmalı mıyım?"
Küçük olanın sorusu ile beraber Minho bakışlarını televizyondan çekerek karşısındaki bedene doğru yönlendirmişti. Küçük olanın sorusu ile beraber gülümsemiş, hafif bir şekilde omuzlarını silkmişti.
"İstediğini yapabilirsin. Ama ben kalmandan yanayım."
Jisung, karşısındaki bedenin cevabı ile beraber gülümsemiş ve başını hafif bir şekilde öne doğru eğmişti. Utandığından dolayı vücudundaki tüm kanın yanaklarına doğru geldiğini hissediyordu. Bir de bunlara ek olarak yüzünün de yandığını hissetmişti.
Büyük olan ise karşısındaki bedenin bu hareketi ile beraber gülümsemişti. Onu tatlı buluyordu ve bulacaktı da. Bundan adım gibi emindi.
Aklına gelen fikirler ile beraber yüzündeki gülümseme hafif bir şekilde sırıtmaya dönmüştü. Bugün ve yarın belki küçük olan ile vakit geçirebilir, onu iyice tanıyabilirdi. Böylelikle hem onu tanımış olur, hem de beraber vakit geçirebilirlerdi.
Hazır da iki gün işe gitmeyecekti hafta sonu olduğu için. Bu planını neden uygulamasın ki?
"Jisung," demişti tekrar gülümserken. Gözleri ise bir an olsun ondan ayırmamıştı. "Bugün beraber vakit geçirmeye ne dersin?"
Küçük olan, başını kaldırıp karşısında oturan oğlana bakmış, başını hafif bir şekilde salladıktan sonra gülümsemişti. Onunla vakit geçirmeyi kabul etmezse kendine kızacağını adı gibi biliyordu.
"Olur, neden olmasın?"
Gelen cevap ile beraber, ikili birbirlerine gülümseyerek bakmaya başlamışlardı. Bugün tamamen onlara ait olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dad •Minsung
Fiksi Penggemar"Ben sadece... Kızım ile ilgilenmeni istiyorum." 『Lee Minho + Han Jisung』