Evin içinde donakalmıştım. Neden yazar bazı bilgileri direkt yazmak yerine böyle bir yöntemle göstermeyi tercih etmişti? Daha da kötüsü Nemesys'ler Duygu'yu götürmüşlerdi. Ve ben onların yaşadıkları yeri nasıl bulacağımı bilmiyordum. Kendimi toparlamalıydım. Ne zaman Duygu'ya birşey olacak olsa bu şekilde hissediyordum. Günlüğü tekrar açıp cam sayfasıyla Nemesys sayfasına tekrar göz gezdirmeye başladım. sayfanın sol üstünde birşey dikkatimi çekmişti. Bu bir resimdi. Günlüğün sahibi buraya birşeyler çizmişti. Resimde yerin altına doğru açılan bir kapı vardı. Fakat geçidin olduğu yerdeki ağaçlar soluk bir renge sahipti. Burası ormanın kötü tarafıydı!
***
Nemesys'lerin inine gitmek için yola çıktım. Gözüm yine Reminer'ın maağrasına takılmıştı. Fakat şu anda bunu düşünmemeliydim. Koşarak ormanın karanlık tarafına geçtim. Buralarda biryerlerde olmalılardı. Sırt çantamdan gönlüğü çıkartıp aynı resmi kontrol ettim. Sığınaklarının olduğu yönü gösteren bir tabela vardı. O tabelayı bulmalıydım.
***
İki saatlik yorucu bir arayışın sonunda elimde ne vardı? HİÇBİRŞEY. Duygu'yu hala bulamamamıştım. Ve çok yorgundum. Gözüm 100 metre ilerideki kahverengi bir şeye çarptı. Sanki, sanki bu bir tabelaydı! Hemen tabelanın olduğu yöne doğru koşmaya başladım. Evet! Bu o tabelaydı. Üzerinde o garip dilde ''Nemesys'lerin evi'' yazıyordu. ve sağ tarafı gösteriyordu. Evet, inlerini bulmuştum. Kapılarını kırmak için birkaç adım geriye gidip tüm hızımla koşmaya başladım.kapıyı tek bir omuz darbesi ile kırmayı başarmıştım. Ve karşıda Duygu'yu görüyordum. Onu bağlamışlardı. Ben ise garip bir enerji ile dolup taşıyordum. Yorgun halimden eser kalmamıştı. Üzerime çullanan orta boylu mavi ten rengine sahip ve kel olan Nemesys'lerin hepsine birer yumruk sallıyordum. Burada yaklaşık 50 Nemesys vardı. Hepsinin yüzünden bana kzıgın oldukları anlaşılıyordu. Fakat benim öfkem daha fazlaydı. Koluma baktığımda damarlarımda akan kanın sarı renkte olduğunu gördüm. Ve normalde olduğumdan çok daha fazla güçlüydüm. Duygu ise ağızı bantlı bir şekilde beni izliyordu. 5 dakikalık bir kavga sonucunda bütün Nemesys'leri öldürmüştüm. Koluma baktığımda damarlarımdaki kan hala sarı renkte akıyordu ve hala çok enerjiktim. Hemen Duygu'nun yanına gittim. Onu bir sandalyey oturtmuşlardı. Yavaşça ağızındaki bandı çıkardım. Sonra da elini ve ayağını çözdüm. Duygu ayağa kalkar kalkmaz bana sarıldı. ''Seni seviyorum'' dedi. ''Bende seni seviyorum'' diye karşılık verdim. Kendini biraz geri çekti. Ardından tekrar bana doğru yaklaştı. İşte o anda dudaklarımız tekrardan kavuştu. Kanim tekrar kirmizi renge donmustu.
***
Yorucu bir günün ardından daha eve dönüyorduk. Şanslıydık. Çünkü; ormanın karanlık tarafında olmamıza ramen dönerken hiçbir yaratıka karşılaşmamıştık. Göle vardığımızda benim ilk dikkatimi çeken şey yine mağara oldu. Ve, ve mağaranın girişine cüceler tarafından yapılan engel kırılmıştı!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Island
FantasyKitap,ucaklari adaya dusen iki gencin adada basina gelen esrarengiz olaylari ve hayatta kalma mucadelelerini anlatiyor.