hayat, en beklenmedik yerden vuruyordu. her şeyi yeni yeni yoluna koymuşken en beklenmedik anda, en beklenmedik kişiyi çıkarıyordu karşına. zaaflarından vuruyor ve beslediğin sevgi, duyduğun kırgınlık kadar yaralıyordu seni.iki yıl sonunda, zihnimdeki anılarla henüz yeni yeni başa çıkabilmeye başlamışken Kim Jongin ne kadar bencil olduğunu bir kez daha göstermişti bana. onca hatıranın arasına yenisini eklemesi için ona izin vermemiştim. izin vermezdim. o ise bunu çok iyi bildiği için üçüncü şahısları kullanmış ve beni oyuna getirmişti.
bir kaç dakika önce kurduğu cümle tekrar zihnimde yankılandı.
'aynı hayallerimizdeki gibi.'
hayaller.
aklıma henüz ikimiz de küçük birer çocukken bir ay boyunca birlikte doldurduğumuz defterler düştü. hayallerimizi, yapacaklarımızı ve isteklerimizi yazdığımız 30 sayfalık birer defter.
"ben o hayalleri yıllar önce yakıp çöpe attım Jongin."
"bunu asla yapmazsın."
bana bir kaç adım yaklaşıp konuştuğunda başımı sağa sola salladım. onu nasıl gözden çıkardığımı anlaması gerekiyordu. bana bir daha dönemezdi. bunu artık anlaması gerekiyordu.
"yaptım. her bir sayfasını, parça parça aleve verdim. en sona hangi sayfayı bıraktım biliyor musun, Jongin? 12. sayfa. hatırlıyorsun değil mi? o sayfada ne yazdığını? en son onu yaktım ve seni hayatımdan tamamen sildim."
adım sayısını arttırdı. parmakları havalanıp kumaşın üzerinden dirseğime dokunduğunda tüm bedenim elektrik çarpılmışa döndü. üzerime doğru biraz eğildi ve sadece ikimizin duyabileceği bir ses tonuyla konuştu.
"sana inanmıyorum. hep böyleydin, Jennie. seni senden iyi tanıyorum. böyle bir şeyi asla yapmazsın."
iki avucumu da omuzlarına yasladım ve onu geri ittim. üzerimdeki ceketi çıkartıp üzerine doğru fırlattım. o, ceketi yere düşmemesi için havada yakalarken ben çoktan bağırmaya başlamıştım.
"beni tanımıyorsun bile. hakkımda en ufak bir fikrin yok. uzak dur benden."
ve hızlıca arkamı döndüm. önümde beliren dört bedenle bir kaç adım gerilemez zorunda kaldım. önce kızlara bakındım. hemen ardından gözlerimi Sehun'a diktim.
"bu siktiğimin olayını biliyor muydun? ona yardım ettin mi? neleri kullanırsa o motora bineceğimi falan da söyledin mi, Sehun?"
Lalisa öne atılıp avucuyla ağzımı kapatmaya çalışırken kendimi ondan kurtardım.
"sen de biliyordun değil mi? inanamıyorum sana böyle bir şeyi bana nasıl söylemezsin? yokmuş gibi davranacağımız kişi bu muydu?"
sona doğru bağırışlarım çığlığa dönerken işaret parmağımla onu işaret ettim. nefes nefese kaldığımı hissetim. elim göğsüme giderken soluklanmaya çalıştım ama hiçbir işe yaramamıştı. gözlerim yanarken tüm vücudumun titrediğini hissettim.
Lalisa omuzlarımı kavramış beni sarsarken bir şeyler bağırıyordu ama dediği hiçbir şeyi işitmemiyordum. görüş açım bulanıklaşmıştı ve tam şu an asla kendimde değildim.
yavaşça yutkundum ve derin bir nefes alıp gözlerimi yumdum. kriz geçiremezdim. şu an, burada bulunan hiçkimseye muhtaç hale düşemezdim. bu ben değildim. sakin kalmalıydım. sakin kalmalı ve ona göre davranmalı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flower garden || jenkai
Fanfictionyürüdüğüm her yol sana çıkıyor jennie. sana ve senin çiçek bahçene