fourteen

860 70 30
                                    


jongin

hayatın bizi yapmaya mecbur bıraktığı şeyler olurdu. hayatın ve hayatımızdaki insanların. onlar için önem taşıyan bir kaç gerekçeyi size sunar, size yapmanır gereken şeyleri sıralar ve yapmadığınız takdirde buna mecbur bırakırdı.

yıllardır hayatım bu şekilde işliyordu.

yıllardır hayatımda bir şeyleri yapmaya mecbur bırakılıyordum.

gitmeye, terk etmeye, sevdiklerimi bırakmaya, kötü kalpli olmaya, duygusuz gibi davranmaya, umursamamaya, kendimi açıklayamamaya, anlatamamaya, acılarımı kendime saklamaya ve altlarında ezilmeye mecbur bırakılıyordum.

ama hak veriyordum çoğu zaman onlara. ailemin küçük kardeşim için olan çabası, bizim hayatımızdan vazgeçip onun hayatı için çabalamaları hayran bırakıyordu beni onlara.

ama bana büyük iş düşüyordu bu durumda.

ondan uzak durmam gerekiyordu.

onunla konuşmamam, yanına yaklaşmamam, aklını karıştırmamam. ama olmuyordu. Kim Jennie, yürüdüğüm her yok ona çıkıyordu.

ne ona gidebiliyordum, ne de ondan.

şimdi karanlık soğukta, üzerimdeki kısa kolluyla sarsak adımlar atarken ondan başka hiçbir şey düşünemiyordum.

yeni bir ilişkiye başlamış olması, beni kalbinden atabilmiş olması, başkasını sevebilmiş olması. tüm bunlar kahretmişti beni.

buralardan, onun yanından gitmiştim ama bir an bile silememiştim onu kalbimden. eski püskü bir defterin kirlenmiş sayfalarını okuyarak, sayfaları gözyaşlarımla ıslatarak uyumuştum çoğu gece.

ardımda bıraktığım kırık bir kalbin ahı bulmuştu beni. hayatım mahvolmuştu.

annemi koparmıştı önce benden. onu terk edişimden iki ay sonra, geri dönmek istediğim konusunda ısrar ettiğimde uzaklaştırdı bizi. aylarca ona hasret yaşadım. göğsüme çöken bir özlem duygusu yetmezmiş gibi ikiye katlandı. onlardan ayrı kaldıkça daha battım pislik çukuruna. arkadaşlarımdan uzaklaştım. her gece o siktiğimin ringine çıkıp hastanede buldum kendimi. yemek yemeyi kestim. kilolar verdim. rastgele bar arkalarında buldum kafayı. bağımlı oldum.

dedim ya, mahvoldum.

kabullenemedim olanları, kaldıramadım. böyle cezalandırdım kendimi. küçük bir çocuktum çünkü hala. ne gelirdi ki elimden? ne yapabilirdim ağlamaktan başka?

sonra yediğim bir tokat getirdi beni kendime.

annem ve Jennie'den sonra ilk defa değer verdim başka bir karşı cinse. cümleleri, bağırışları ve göğsüme vuruşları. durmuş kalbim atmaya başladı. babam bile bırakmışken ellerimi Krystal ve Sehun kavradı parmak uçlarımdan.

o zaman anladım yaşamanın ne demek olduğunu. tedavi oldum. kendimi şarkı ve dansa verdim. Krystal planladı çoğu şeyi. ailesi, babamın pis işlerle büyütmeye çalıştığı şirketimize ortak oldu. temiz bir sayfa açtık. ailelerimiz istediği için sevgili rolü yapmak zorunda kaldık.

ama ikimiz de kör kütük başkasına aşıktık. ben onun omzunda ağladım, o benim omzumda.

böyle böyle toparladım her şeyi. hayata bakış açımı değiştirdim. o küçük çocuğu sakladım herkesten. büyümüş bir adam olarak çıktım babamın karşısına. annemle kavuşturdu beni.

flower garden || jenkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin