twenty one

751 72 25
                                    


üzerime geçirdiğim kırmızı tişörtü, Joy'dan rica ettiğim geniş eşofmanın içine geçirdim. ıslaklığından dolayı enseme yapışan saçlarımı hızlıca fırçalayıp at kuyruğu yaptım ve soluklanıp odadan çıktım. açıkçası sıcak bir duş almak oldukça iyi gelmişti. her ne kadar gün geçtikçe rengi koyulaşan morlukları görmek moralimi bozmuş olsa da daha iyiydim.

kollarımı saklamak için Gaia'dan ayrılmadan önce giydiğim ceketi tekrar üzerime geçirdim. yaralar ve morluk geçene kadar açık hiçbir şey giymeme kararı almıştım. çünkü üzerimde gezen acıyan bakışlara tahammülüm yoktu.

kenara attığım telefonu cebime atıp merdivenleri indim. kulağıma oldukça tanıdık sesler duyulurken kaşlarım istemsizce çatıldı. şüpheyle son adımları indim ve bakışlarımı salona diktim.

bir kaç tanıdık yüz bana dönerken dudaklarım aralandı.

"gerçekten harika bir arkadaşsın! sana inanamıyorum, daha hastaneden ayrılmanın gecesinde ne demek kalkıp amerikaya uçuyorsun? hem de tek başına! kafayı yemiş olmalısın!"

Chaeyoung her zamanki endişeli haliyle oturduğu yerden kalkıp yanıma adımladığında beni baştan sona süzdü.

"daha iyi misin en azından?" dediğinde başımı olumluca salladım.

Lisa ve Jisoo oturduğu yerden el sallarken dikkatimi diğer taraftaki Haechan ve Sehun çekti.

Haechan ayaklanıp yanıma geldiğinde "sana inanamıyorum." diye sinirli bir şekilde konuştu. "bir şeyleri sürekli tek başına yapmaya çalışmaktan ne zaman vazgeçeceksin? öz kardeş olmadığımızı biliyorum ama yine de birlikte büyüdük. biraz olsun beni de düşünemez misin?"

sinirli enerjisi konuşmasına dahi yansırken ne diyeceğimi bilmez halde öylece bekledim. sehun anlatmış mıydı? onunla bizzat kendim konuşmak istediğimi defalarca söylemiştim?

gözlerimi onun arkasındaki bedene çevirdiğimde üzerime kilitlenen şaşkın bakışlardan Sehun'unkini buldum. tek kaşım havalandığında başını olumsuzca salladı.

"o hiçbir şey anlatmadı. beni aptal falan mı sanıyorsunuz? her şeyi biliyorum. öz kardeş olmadığımızı, onların öz çocuğu olmadığımı ve ailemin kim olduğunu. Jongin'le aramızın bu kadar iyi oluşu hiç mi tuhafına gitmedi?"

alt dudağımı dişleyip yutkunurken zar zor çıkan sesimle "o mu söyledi?" diye sordum.

bakışlarını yere indirirken "iki yıl önce. gitmeden önce." dedi.

"bana söylemeliydin."

buz gibi sesimle konuştuğumda cevap vermedi. iki yıldır onun için çabalıyordum. bu hikayedeki hiçbir şeyden haberi olmayan, o masum kişinin Haechan olduğunu sanıyordum. sadece onun iyiliği ve mutluluğu için çabalıyordum. ama o her şeyi benden önce öğrenmişti. her şeyi biliyordu ama o güzel hayatına öylece devam etmişti.

bedenimde hissettiğim gerginlikle gözlerim dolarken derin bir nefes aldım. pekala, şu an bunlara yer vermemeliydim.

"aile dramalarından nefret ediyorum."

tanıdık ses kulaklarıma dolarken başımı ona çevirdim. elinde bir tepsiyle mutfak olduğunu düşündüğüm yerden çıkan Joy bardakları devirmemek için oldukça yavaş hareket ederken söylenmeye devam etti.

"sehun ve senin arkadaşların için yıllar sonra ilk defa mutfağa girdim. tanrım, seni daha dün hayatımda ilk kez gördüm. neden tüm bunları yapıyorum?"

flower garden || jenkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin