"evimden defol."gördüğüm onca fotoğraftan sonra Kim Jongin'e bir kez daha öfke duymuştum. arkadaşları da aynı onun gibiydi. hiçbirine güven olmazdı. hiçbirine. o ve Sehun gittiğinden beri hepsiyle mecburi bir diyalog içerisinde bulunurken dünden beri olan hiçbir şey beni şaşırtmamıştı.
"Jennie, sana söyleyecektim."
Jongin açıklama yapmaya çalışırken ben çoktan kapıya yetişmiş dolabın içinden hırkamı alıyordum.
"neyi söyleyecektin ya? arkadaşlarının arkadaşlarımı nasıl oynattığını mı? hepsi senin gelmeni bekliyordu herhalde gerçek yüzlerini göstermek için?"
hırkayı hızlıca üzerime geçirirken ona cevap yetiştirdim. kapıyı açtım ve dışarı adımladım. kolumu kavrarken "beni dinler misin?" diye bağırdı.
"neyini dinleyeceğim senin? Sehun'u nasıl bu hale getirdin? gerçekten inanamıyorum. sadece iki yıl ya. sadece iki yıl seninle baş başa kaldı. ne yaptın, ne dedin de bu çocuk bu hale geldi?"
sertçe kolumu çektim ve cevap vermesini bile beklemeden büyük bahçe kapısından çıktım. göz ucuyla arkama baktığımda birini aradığını gördüm. daha fazla oyalanmadan sokağın sonuna doğru koşmaya başladım.
Chaeyoung'la evlerimiz yakındı. ben sokağın başındaydım ve o sonunda. o yüzden ilk onun yanına uğrayacaktım.
koşmaya devam ederken yanımdan bir araba geçti. ve biraz ileride önüne kırarak beni durdu. yolcu koltuğundan Jongin inerken sabır dilendim. ellerim saçlarımın arasına giderken sürücü koltuğundan Sehun indi.
bakışlarım gökyüzüne yükselirken "tanrım, katil olmamı mı istiyorsun gerçekten?" diye bağırırken yürümeye devam ettim. kenardan geçeceğim sırada Sehun kolumu kavradı.
"bırak beni!"
"Jennie, hiçbir şey bilmiyorsun. beni bir dinler misin?"
kolumu ondan çektim ve sinirle ona döndüm.
"şimdi değil Sehun, şimdi değil. sana çok sinirli ve kırgınım."
önümden çekilirken onaylar bir mırıltı çıkardı.
"nereye gidiyorsun?"
Jongin'in sesiyle sinirim katlandı. ona tahammül edemiyordum. ona ve hiçbir şey yaşanmamış gibi hayatıma müdahale etmeye çalışmasına katlanamıyordum.
"cehennemin dibine."
ve onları arkamda bırakıp koşmaya devam ettim. kısa bir süre sonra evin önüne yetiştiğimde kenardaki kutuya hızlıca şifreyi yazdım ve aralanan büyük, demir kapıdan içeriye girdim.
bahçedeki geniş salıncakta oturan Chaeyoung beni görünce ayaklandı.
yıkılmıştı.
siyah saçlarını bir tokayla rastgele tutturmuştu. önceki geceden kalan makyajını temizlese bile göz etrafında hala siyahlıklar vardı. gözleri dolu ve kanlıydı. teninin rengi solmuştu.
dolapta bulduğu rastgele şeyleri üstüne geçirmişti ve ayaklarında ev botu vardı.
ona yaklaştıkça dolmuş gözlerindeki yaşlar yanaklarına dökülürken Park Chanyeol'ü kara listeme yazdım. o çocuğun, benden çekeceği vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
flower garden || jenkai
Fanfictionyürüdüğüm her yol sana çıkıyor jennie. sana ve senin çiçek bahçene