eighteen

693 66 57
                                    


SON KISIMDAKİ İLK TEPKİNİZİ YORUM OLARAK BIRAKIN LÜTFEN OKUMAK İSTİYORUM TESEKKÜRLER

||

düşüncelerimden kaçmadım, tilkilerimi öldürmedim ve bu seferlik bana yardım etmelerine izin verdim. yıllarca ince ince işlediğim planımı tekrar gerçekleştirmek için beni cesaretlendirmelerini bekledim.

öyle haechan'ı sehun'a bırakıp atladım ilk uçağa.

geniş bir arabanın içinde, bilmediğim sokakları es geçerken başıma bir şey gelmeden şöföre verdiğim adrese yetişmeyi bekledim. o sırada sürekli sehun ile iletişim kurdum.

kızlara haber dahi vermemiştim.

gaia'da çoktan gün doğmuşken burada hala geceydi. gözlerim taksinin saatine değdirdim. gece yarısını çoktan geçmişti. başımı yorgunca koltuğa vurdum. gözlerimi yumup biraz dinlenmeyi deneyeceğim sırada gelen mesajla telefonuma baktım.

gönderen: sehun
-kızları zar zor sakinleştirdim. ama hallettim bir şekilde. 10 dakika sonra uçağımız var. yol ortalama 6 saat sürüyor, biliyorsun zaten. sende dikkatli ol. haber vermeyi unutma.

gönderilen: sehun
-arabadayım. yetişmemiz ne kadar sürer bilmiyorum ama yazarım sana.

mesajı gönderdikten sonra derin bir nefes aldım. araba biraz yavaşlayıp sağa dönerken yolun sonunda oldukça gösterişli bir ev bizi karşıladı.

bedenimi az sonra çıkaracağım kargaşaya hazırladım.

"efendim, daha ileriye gitmemize izin yok. burada inmek zorundasınız. sizi beklememi ister misiniz?"

adamın ard arda sıraladığı ingilizce cümlelere "hayır, teşekkürler." diye kısaca cevap verip arabadan indim. sehun'a yetiştiğimle ilgili bir şeyler yazıp gönderdim ve taksinin gidişini izledim.

derince soluklanıp bedenimi esnettikten sonra ileriye doğru bir kaç adım attım. ben yaklaştıkça tek tek ortaya çıkan korumalar biraz gözümü korkuttu.

üzerimdeki rahat kıyafetlere bakındım. bu biraz içimi rahatlattı. en azından rahat hareket edebilecektim.

eve doğru birden koşmaya başladığımda kapının önünde bir kaç koruma daha belirdi. evin parlak aydınlatmaları gözümü aldı. dudaklarımı araladım ve avazım çıktığı kadar bağırdım.

"Kim Jongin! dışarıya çıkmak ve benimle yüzleşmek için sadece bir kaç dakikan var!"

korumalara yaklaştıkça adımlarım yavaşlarken biraz nefeslendim ve üzerlerine doğru yürüdüm.

"yolumdan çekilin. uyuyor mu? bu saatte uyuyor olması imkansız!"

bağırmaya devam ettikçe adamlar ne yapacaklarını şaşırmış bir şekilde birbirine bakındı.

"Bay Kim'e haber vermeli miyiz?" diye sordu biri. diğeri ona olumsuz bir cevap verirken kaşlarım çatıldı. tek tek gözlerimi üzerlerinde gezdirdim.

ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Kim Jongin nerede?" diye sordum.

hepsinin önünde duran adam bir kaç adım ileri geldi ve karşımda dikildi.

"üzgünüm, bu konuda sizi bilgilendiremeyiz bayan Jane."

dudaklarım iki yana kıvrılırken beni tanıyor olmasına şaşırmadım. büyük ihtimal ailemden korunmak için tutulan bu adamlar tabii ki beni tanıyacaktı.

isim olarak. yüz olarak.

"öyle mi?" diye fısıldadım ve elimi öne atıp belinde sakladığı silahı tek hamleyle çektim. silahı kendi kafama yaslarken "yazık olacak desenize." dedim.

adamın bakışları değişti. geri adımlayıp aski yerine gitti. "bize zorluk çıkarıyorsunuz. ki o tetiği çekeceğinize asla inanmıyorum. lütfen silahı bırakın ve gidin."

"kim jongin nerede?" diye yeniledim.

"kendinize orospuluk yapacak başka bir erkek bulmalısınız. onun aklını bulandırmayı kesin artık."

dediklerini kavramaya çalışırken korumalar arasından bir kaç fısıltı duyuldu. dudaklarım alayla aralandı. beni kendi aralarında böyle mi tanıyorlardı.

öne doğru adımlayıp kırdığım dirseğimi havaya doğrulttum ve bir kez ateş ettim. arkadaki gösterişli dairenin bir kaç ışığı yanarken üzerime doğrultulan silahlara baktım.

en öndekinin gözlerine bakarak havaya bir kez daha ateş ettim. bir kez daha. ve bir kez daha.

kılıma zarar veremeyeceklerini biliyordum.

"bir kez daha sormayacağım. Kim Jongin, nerede?"

adamların arkasındaki siyah kapı gürültülü bir şekilde aralanırken tanıdık bir ses işittim.

"tam ailene yakışacak türden bir girişti Ruby Jane. baban görse gurur duyardı."

"üzgünüm efendim, deri uykunuzdan başka türlü uyanabileceğinizi sanmıyordum."

kenarları kırışmış gözlere bakarken gülümsedim.

"buraya gelmendeki sebep nedir öğrenebilir miyim, Jennie?"

başımı dikleştirdiğimde elimdeki silahı üzerine doğrulttum. bakışlarımı bakışlarına diktim.

"hala anlamadınız mı? erkek arkadaşımı elinizden kurtarmaya geldim."

flower garden || jenkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin