fifteen

879 70 37
                                    


yüzüme düşen saçlarımı geriye atıp aklımı kurcalayan onca şey hakkında tekrar tekrar düşündüm. yaşadıkları, anlattıkları, bilmediklerim. gittiğinden beri, kendimi ondan nefret etmeye zorlamıştım her zaman. sebep aramamıştım. tüm suçu yüklemiştim omuzlarına. asıl suç bendeymiş. yaşamak zorunda bırakıldığım ailedeymiş.

hayatımı karartan bir erkek cinsindeymiş.

yaptıklarımı ve yapmayı planladıklarımı kısaca hatırladım. sorumluluklar yüklendi omuzlarıma. boş vermek istedim. boş vermek ve yaşadığım şu hayata devam etmek. uğraşmak istemedim.

çantamdan çıkardığım anahtarı kapı deliğine yerleştirip içeri girdiğimde görüş açıma karşıdaki koltuklarda oturan aile bireylerim girdi.

gözlerim elimdeki telefonun saatine takılırken "erkencisiniz." diye mırıldandım.

saat henüz 8'di.

çantamı kenara bırakıp yanlarına doğru adımladığımda kimse konuşmuyordu. konuşmuyor ve sadece babamı izliyordu.

"Haechan, odana git."

Haechan onu onaylamayıp "hayır." diye sert bir şekilde konuştuğunda annem ayaklandı. onun kolunu tuttu ve zorla ayaklandırdı.

"ne oluyor?"

annem küçük kardeşimi odanın dışına sürüklemeye çalışırken babam ayaklandı. masanın üzerindeki zarfı kavrayıp açtı ve içinden bir kaç şey
çıkardı.

ve yüzüme fırlattı.

refleks olarak gözlerimi yumup biraz geri çekilirken biraz bekledim. ardından derin bir nefes alıp bakışlarımı yere çevirdim.

fotoğraflar.

dizlerimin üzerine çöküp bir tanesini aldım. çiçek bahçesinin önünde, dizlerimin üzerine çökmüş, Jongin'in yüzünü kavramış ona bakıyordum.

diğer benzer fotoğraflara bakarken avucumdakini parmaklarımla sıkıştırdım. bunlar dün geceye ait fotoğraflardı.

bir kaç saniye nasıl bir açıklama yapmam gerektiğini düşündüm. ardından ayaklandım. boştaki elimle saçımı kulağımın arkasına itiştirdim ve ona baktım.

ve bir tokat. hemen sonrasındaki bağırış sesi.

"suratıma bakmaya yüzün var mı?"

henüz saniyeler önce kulağımın arkasına itiştirdiğim saç tutamları önüme düşüp yüzümü kapatırken dilimle dudağımın kenarını yokladım.

bana ilk defa fiziksel şiddet göstermişti. bu işi her defasında anneme yaptırırken şimdi karşıma geçmiş, bana vuruyordu. ne korkutmuştu onu bu kadar? neyden korkmuştu da varlığını bu şekilde gösterme gereğinde bulunmuştu?

saçlarımı kavrayıp yüzümü açığa çıkardı.

"bir daha böyle kolay kurtulamazsın küçük hanım. sen akıllı bir kızsın, ona göre davran."

beni geriye doğru ittirdikten sonra üzerini düzeltti.

"odana git ve yatağının üzerindeki elbiseyi giy. kahvaltıyı Taehyung'la yapacaksın. bir saate gelir."

ve merdivenleri adımladı.

siniri bedenimdeki her bir hücremde hissederken tırnaklarımı etime batırdım. başımı geriye atıp bir süre gözlerimi yumdum ve sadece sakinleşmeyi diledim. sinirle hareket etmenin zamanı değildi. panik atak geçirip her şeyi mahvetmenin zamanı değildi. sadece sakinliğimi korumalıydım

flower garden || jenkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin