Dördüncü gün

233 47 0
                                    

Sabah uyandım. Her zamanki hazırlığımız yapıp okula yürümeye başladım. Birden arkamdan biri adımı seslendi "Yıldız!". Ses çok tanıdık gelmişti ve kaşlarım çatılı bir şekilde korkarak arkama döndüm. Önüme dönüp daha hızlı yürümeye başladım. Tekrar "Yıldız!" dedi ve koşmaya başladı, bunu adım seslerinden anladım. Bana vardığında kolumdan tuttu. "Bir kez dinler misin, söz sonra gideceğim" kolumu sertçe çektim ve "beni rahat bırak, git başımdan. Senin anlatacağın hiçbir şeyi dinlemem" daha da hızlandım. "Bak, haklısın. Affedilemeyecek bir şey yaptım, ama neden yaptığımı so..." "Sormayacağım. Çünkü yapılmayacak şeyler yaptın. Sebebi ne olursa olsun ben bunu asla yapmazdım!"

Bir yıl önce;
Odamda oturuyordum. Güneş aradı, açtığımda çok telaşlı ve korkuyordu. "N'oldu?" diye sorduğumda gruba bakmamı söyledi. Herkes beni gömüyordu, yani aşalayıcı, üzücü laflar söyleyip kazandığım küçük yüzücülük kupasının hakkım olmadığını söylüyordu. Bu da nerden çıktı? diye geçirdim içimden. Yarışmayı kendileri görmemişlerdi ama izlemeleri için videosunu getirip bütün sınıfa izletmiştim. Zaten çok küçük bir ödüldü, il birincisi bile olmamıştım. Haftalık yapılan yarışmalardan birini kazanmıştım. Sonra en üstte bir video gördüm. Onu açtığımda bir yuvarlak beni takip ediyordu ve elim sanki çarpılmış gibi bir şekilde yandaki iplere bağlı plastikleri iltiyordu. Yani bunu gerçek sananın gerçekten benimle bir derdi vardır çünkü kolum çok yamuluyordu. Benim hile yaptığımı söylediler. Ben "hayır" dedim. "Yapmadım! Ve aslada yapmam! O videoda sahte olan bir şeyler var! Hadi ama yalan söylemiyorum!". Herkese videoyu kimin gönderdiğini ya da paylaştığını sorduğumda isimsiz bir hesabın onlara gönderdiği yazıyordu. Kim olduğunu araştırdığımda hiç beklemediğim birisi çıkmıştı, Burak. "Bunu bana yapamazsın! Bu haksızlık, ben yalancı ya da hilekar değilim! Bunu neden yaptığını biliyorum, yüzücülükte kariyer yapmamı engellemek içindi değil mi? Devam edersem ne yapacaksın? Sahte bir video daha mı? Ha, söyle! Yok sakın konuşma! Duymak istemiyorum. Ben...ben gidiyorum!" deyip koşmaya başlamıştım, bir yandan elimin tersiyle gözyaşımı siliyor, bir yandan koşuyor ve hem onu affetmeyeceğime hemde bir daha sulara dönmeyeceğime kendime söz veriyordum


Karşımda benim hayallerimi suya düşüren kişi vardı. "Tehdit edildim Yıldız! O senin yarışmada ikinci olan tarafından tehdit edildim! Bütün yakınlarımla. Affet beni lütfen" hayır Yıldız, ona inanma. Arkamı döndüm. Dolu gözlerle ona baktığımda bulanık görüyordum ama onun da ağladığını gördüm. İnanma. Önüme dönüp o gün ki gibi hem ağlıyordum hemde koşuyordum. Arkamdan adım seslerini duymadım. Okula vardığımda saklandım. Beni böyle kimsenin görmesini istemiyorum. Gözlerim şişmesin diye ne yapacağımı bilmiyorum. Kapüşonum kafamda başımı öne eğerek arka merdivenlere gittim. Doluydu fakat orada çok sevdiğim bir yer vardı ve hep boş oluyordu. En aşağı indim. Kantinin kapalı kapısının yan tarafındaki büyük ahşap kasaların olduğu tarafa gittim. Aralarına girip okulun içinde sakladığım zulamı buldum, içinden bir çikolata aldım ve yemeye başladım. Bir yandan ağlıyor bir yandan yiyorum, zaten bunun son çikolatam olduğunu anladığım için özenerek yedim. Birden bu halime gülmeye başladım. Burda olduğumun fark edilmesini istemesem kahkaha atardım ama şimdilik daha iyi hissediyorum.

Sınıfa döndüğümde Güneş gelmemişti. Ne olduğunu merak ettim, halbuki aradığımda telefonu açıp "hı hı" demişti her zamanki gibi. Bugün okul çıkışı gideceğim. Sırama oturduğumda kendime şu soruları sordum: onu affedecek miyim? Tekrar sulara dönecek miyim, yani tekrar yüzecek miyim? İlk soruyada hayır, ikinciyede hayır dedim ama bu kesin bir 'hayır' değil gibi hissediyorum. Sanki onun sözlerine inanacakmışım gibi. Ama ona da hayır, onun sözlerine inanmak istemiyorum. Bir yıldır neredeydi? Neden şimdi gelmişti? O tehditten bana neden bahsetmemişti?

"Yıldız!" diye adımın sertçe söylendiğini duyduğumda sesin geldiği tarafa baktım. Gamze yanımda duruyor ve bana sesleniyordu. "Efendim" dedim yüzümü göstermeden "neyin var kızım? Nerde kafan? Sabahtan beri çağırıyorum niye duymuyorsun?" Cevap vermek yerine biraz yüzümü ona doğru kaydırdım ve geri döndüm. "Güneş gelmediyse ben oturabilir miyim?" Sebebini sordum "Gece'yle kavga ettik çünkü" olur anlamında başımı salladım. Gece'ye ters bir bakış attığımda bana karşı sırıttı. Gamze'yi bilerek göndermişti. Ne iğrenç bir insana benziyor. Onun soracağı hiçbir soruya cevap vermeyeceğim, hatta yüzümdeki şişlikler ve sesimdeki kırılma anlaşılmasın diye uyumayı bile düşünüyorum.

Ders başladı, ben yüzümü hocaya çevirmeden dersi dinlemeye başladım. Gamze arada bana bakıyordu. "Yıldız, kızım kapüşonunu çıkartır mısın? Dersteyiz" elimi kaldıracakken kapüşonum birden sertçe çekildi. Gamze'nin boğazımı kesercesine kapüşonumu indiği eline bakıp ters bir şekilde ona baktım. Boğazım gerçekten ağrımıştı. Yüzümü görünce -tabi gözümü şiş ve mor halkalarla dolu- şaşırdı. Gece de şaşırdı. Benim gayet iyi olduğumu sanıyorken böyle olduğumu görünce tabiki şaşıracaklar. Hoca umarsamaz bir şekilde dersi anlatmaya devam etti.

Teneffüs vakti uyuyor numarası yaptım. Gamze'nin bana seslendiğini ve Gece'nin ondan özür dilemiş olduğunu, yani yerine döneceğini, yanımı ona açtığıma teşekkür ettiğini söylüyordu. Başımı kaldırmadım. Kapüşonumu tekrar taktım. 10 dakika biter bitmez bir başka hoca geldi ve dersi anlatmaya başladı.

***********


     Son iki dersimiz boş. O yüzden izin alıp çıktım. Bu halimi görüpte şaşırmayan yok. Biraz gülümsemeye çalıştığımda başarılı oldum ama gerçek bir gülümseme değildi tabiki. Güneş'in evine gittiğimde zili çaldım. Annesi açtı, o da telaşlı görünüyordu. "Yıldız, Güneş seninle değil mi? Sabah ne zaman çıktı onu bile bilmiyorum" "bugün okula gelmedi Meryem abla, gerçekten nerde olduğunu bilmiyor musunuz?" Hayır anlamında başını salladığında ağlamaya başladı, beni içeri buyur etti. Gidip odasına baktığımda hiçbir farklılık yoktu. Hatta tek sorun telefonu burdaydı. Telefonsuz asla çıkmaz, sanırım gerçekten bir sorun var. Mutfağa girip bir su aldım ve annesine onu aramaya gittiğimi söyledim. Sorun olmadığını hatta belki sadece biraz üzüldüğü için küçük bir kaçamak yapmış olabileceğini söyledim.

Dışarı çıktığımda düşündüm, nereye gitmiş olabilir ki? Telefonunu yanıma almıştım. Telefonunu çaldırdığımda açıldı ve "hıhı" deyip kapattı, ama onun telefonu hiç çalmamıştı. Bu gerçekten büyük bir sorun olduğunu gösteriyor. Başına hep sorun açmak zorunda mı ya?

En sevdiği yere gittim. Yoktu. Her hissettiğine bir yer buluyordu, ve ben bildiklerimin hepsine baktım. Yoktu. Tek bir yer kalmıştı, o da tam olarak ne hissettiğini bilmediği zaman geldiği doğayı izleyerek hislerini anlamasına yarayan ormanın içindeki nehir. Vardığımda ordaydı ve baygın bir şekilde yatıyordu. Yanına vardığımda sanki birisiyle kavga etmişçesine yara izleri ve başının altındaki taşta kan izleri vardı. Bu da o kişi her kimse onun kafasını bu taşa çarpmasına yol açmış. Onu kaldıramayacağımı anladığımda ambulans çağırdım ve yanında poliste geldi. Bana onu nasıl bulduğumu sordu. Bende onun en sevdiği yerlere bakmanın en kolay yolu olduğunu söyledim. Sonra bana neden buraya gelmiş olabileceğini sordu. Bende ona okulda olanlardan, onunla nasıl dalga geçtiklerinden bahsettim, tabiki o anda kullandığım güçlerimden bahsetmedim. Sebebini sorduğunda bana bahsetmek istemediği için anlatmadığını söyledim. Teşekkür edip beni eve bıraktılar.

Evde kalır mıyım hiç? Hastaneye gittim. Annesini ve babasını orda görünce içim acıdı ve gözlerim doldu. Onun yanında kalmak istiyorum bende...

Yağmurlu Geceler /Tamamlandı/Wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin