9.Bölüm

231 102 230
                                    

Araba yolda zikzak çizmeye başlayınca kafamı camdan kaldırıp tedirgince Elvis'e döndüm. Şaşkın bir şekilde bana bakıyordu. "Noluyor?" dedim.
Arka cam buz gibi dağılınca şok içinde kafamı arkaya çevirdim. Arkamızda ki iki araba tarafından saldırıya uğruyorduk!

"Sare Hanım,kafanızı eğin!" diye bağırdı Elvis korkuyla.

İçinde bulunduğumuz durumu idrak edemeyerek sadece Elvis'in dediğini yaptım. Kafamı eğip ellerimi başımda birleştirdim.

Sare emir almayı sevmezdi ama şu an onun için;bunun hiçbir önemi yoktu.

Kimin bizimle ne derdi varsa şu an tek hedefleri bizi öldürmek olmalıydı. Beynimin içindeki sesleri bastırmaya çalışan kurşun sesleri kulaklarımı tırmalıyordu. Tepki veremiyor sadece ayakkabılarıma bakıyordum.
Kurşun seslerine birimizin telefonunun melodisi de eklenmişti şimdi. Çalıyordu;sanki birileri kurşun yağmurunun ortasında kaldığımızı hissetmiş gibi inatla aramaya devam ediyordu.
Ben hâlâ tepki veremiyor ayakkabılarıma bakmaya devam ediyordum.

Dakikalar sonra Omuzuma bir beden düştü.
Bütün sesler kesildi,ben gözlerimi kapattım. Ben gözlerimi ölmek istercesine sıkı sıkı kapattım. Gözlerimi açmak istemiyordum.
Bedenim omuzuma düşen bedenle hem ısınıyor hem de buza kesiyordu. Yoğun kan kokusu doluyordu burnuma midemi çalkalayacak derecede.Omzumdan koluma doğdu sıcak bir sıvı akıyordu,düşündüğüm şey değildi,değildir... Ellerimi başımdan çözdüm ağır bir hareketle kafamı kaldırdım.
Hiç açmak istemediğim gözlerimi araladım.

Omzuma doğru bakmamaya gayret edip içinde olduğumuz orman yoluna odaklandım,hiç bir şey olmamıştı,bunlar hiç yaşanmamıştı yine bir kabus olmalıydı. "Elvis." dedim sesimin bana olan yabancılığının hayretiyle. "Bitti mi?"
Cevap gelmedi. Dişlerimin uyuştuğunu hissedebiliyordum sadece,konuşabiliyor muydum emin değildim.
Yavaşça omzuma doğru döndüm.
Elvis omzumda uyuyakalmıştı,ama yolun ortasında durmuştuk?  Şimdi diğer şoförler kızacaktı.

"Sen niye uyudun?" diye sordum ona. "Elvis." dedim göz yaşlarım yanaklarımda yol çizerken. Neden akıyorlardı? "Başını nereye çarptın bak kanamış hep." Sarı saçlarına karışan kanlara bakıyordum, ellerimi saçlarının arasına daldırdım geçmişin boşluğuna düşerken.

"Hayıııır!" diye bağırdı annem. Su içmek için mutfağa gelmiştim,elimdeki bardak ayaklarımın dibine düşüp paramparça olmuştu. Zamanı durdurmuşlardı,saliseler de yavaşlamıştı. Bir kere daha feryat etti annem. "Kızım Gitme!" Giden ablamdı,saat sabahın dördü kuşlar bile ötmeye başlamamıştı,daha güneş doğmamıştı ki?  Ablam bu saatte cennete mi gidecekti?

Duyularım benden bağımsız hâlde yükseliyor ve alçalıyorlardı. Her şeyi idrak edebiliyorken aslında hiçbir şeyi idrak edemiyordum. Farkındaydım,ama farkında olmamam gerekiyordu. Olursam unutamazdım,aklımdan silemezdim.

Babamın feryatları çınlıyordu kulaklarımda. Ben adım atamıyor ve tepki veremiyordum tıpkı şu anda olduğu gibi. Kapıdan içeriye büyük bir kalabalık girdi,gözlerim bir adamın delirişini görüyordu. Ablamın sevdiği;ablamı seven adam. Koşup gitti can havliyle sevdiği kadının canını verdiği odaya. Paramparça olan cam parçalarının üzerine basıp geçtim yıkık adımlarla,canımı yakmamıştı bu. Odanın önüne geldiğimde durdum. Ve şimdi canım hayatım boyunca hiç yanmadığı kadar yanıyordu. Ayaklarımın altından kırmızı sıvılar akıyordu tıpkı ablamın burnundan akanlar gibi. Yürüdüm ona doğru,soğuk ellerini tuttum,yüzünü okşadım,öptüm. Ellerim kan oldu,umursamadım. O gidiyordu.

İşaret parmağımı ve orta parmağımı bileştirip Elvis'in şah damarına dayadığımda bütün benliğimi yitirdim. Bunu o günki gibi kabullenmek istemiyordum,bunun kabus olmasını istiyordum. Bu olmamalı hiç yaşanmamalıydı.

ŞuursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin