35.Bölüm

21 9 1
                                    

Şaşkınlık, mutluluk ve beraberinde gelen hüzün. Karşımda neşeden deliren yüzlerce insana şok olmuş bir vaziyette bakmaya devam ediyordum. Hepsinin dilinde tek bir cümle; İYİ Kİ DOĞDUN SARE! Gerçekten iyi ki mi doğmuştum? Oysa ki bugünün doğum günüm olduğunu hatırlamayacak kadar keşkeydi bana her şey.

Anın güzelliğine odaklanmak yerine neden güzel olduğunu sorgularken elimi sıcacık bir el sarmaladı. Dolan gözlerimle, şükür edermişcesine gözlerinin içi parlayan adama baktım. Duygularım birbiriyle çatışırken beceriksiz bir şekilde gülümsedim. İnsanlara dönük olan bedenimi kendine doğru çevirip boşta kalan elini yanağıma yasladı. Dünyanın yedi harikasına rakip olacak güzellikte gülümsedikten sonra dudaklarını araladı; "Aldığım her nefese, şükür etme sebebim oldun. Günlerim seninle aydı, gecelerim seninle iyi oldu. Bana yaşamam gereken her hissi doruklarıma kadar yaşatıyorsun, gözümü kapatmaktan korktuğum her karanlığa ışık oluyorsun, kalbimi sıkıştıran anlar hayatıma girdiğin günden beri huzur doluyor. Kanadı kırık kuşumsun sen benim, bakmaya kıyamayacağım kadar güzelsin, dokunduğumda içimi eritensin." Durup iç çekti. Başımın döndüğünü hissediyordum, ayakta duracak halim kalmamıştı. "Sevgilim sen yokken nasıl baş etmişim bunca şeye?" Kadifemsi ses tonu mutlulukla harmanlanıyordu. "Sen hep böyle yanımda, en yakınımda ol. Sen her gün iyi ki doğ, iyikilerim hep senin olsun, seni canımdan çok seviyorum." Yüzünü yüzüme yaklaştırıp gözlerini yumdu. Dudakları, kalbimi ezen aşk dolu yüküyle dudaklarımın üzerine kapandı. Havaalanını titreten alkış sesine aldırış etmeden, tepkisizce, nefes almayı unutup sadece onun kapanan gözlerine bakıyordum, bir robot gibi... Dudaklarını dudaklarımdan ayırıp alnını alnıma yasladı. Gözlerinden usulca süzülen yaşları kalbimi ezmeye devam ederken güçlükle nefes alıp yutkundum. Ne yaşıyordum ben böyle?

Herkese dağ demir gibi duran adam, karşımda köz gibi eriyordu. Ben bilmezdim, aşk diye deli divane oldukları bu şeyi hiç bilmezdim. Hoş, buna aşkta denilmezdi, bu delilikti. Son bulmuş hayatlar, nasıl olurda küllerinden doğardı? İşte kanıtı şu an, elimi tutuyordu. "Her gün daha ne kadar sevebilirim diyorum kendime. Günleri bırak, saliseler bile bize kafa tutuyor sanki. Poyraz ben seni, nefesin tenimi yakarken bile özlüyorum. Ben seni düşündüğüm her an yeniden seviyorum. Benden sakın hiç gitme."

Gözlerini aralayıp, gözlerimin içine yükseklerden düşüyormuş gibi baktı. "Şu can bedenden çekilse bile gitmem senden." Kurduğu cümle kalbime acı bir şekilde bıçak saplarken alnına yaslı alnımı geriye çekip başımı omzuna gömdüm. Kolları ince belimi sarmalarken ellerimi boynuna doladım. Yükselen müzik sesine karışan, insanların neşe dolu çığlıkları içimi kıpır kıpır ediyordu.

"YA YENGEEEE ALOOOO!" Gürkan'ın sesi kulaklarımı doldurduğunda kafamı Poyraz'ın omzundan kaldırıp aşağıya doğru baktım. "HANİ BİZ DE BURDAYIZ YA, Bİ GÖRSEN Mİ ARTIK?" Elindeki konfetiyi yanında dikilen Esat, Mert, Reha ve ne ara aşağı indiğini bilmediğim Ferhat'a doğru patlatıp bağırmaya devam etti; "HANİ İYİ Kİ DOĞDUN YA, GELSEN DE ÜFLESEN Mİ ŞU MUMLARI!"

"O konfetiyi müsait bir yerinde patlatmak vardı da sırası değil şimdi." Poyraz'ın kendi kendine söylediği cümlesini duyduktan sonra kendimi daha fazla tutamayıp basmıştım kahkahayı.

Gülmem bittiğinde " Ay geliyorum bağırma." dedim. Daha sonra adımlarımı Poyraz'ın adımları eşliğinde hareketlendirdim. Alkış ve ıslık sesleri şiddetlenirken gündüz gözünde havai fişekler atılmaya başlandı.

Ayaklarımın yerden kesildiğini hissediyordum. Aşırı bir kalabalık vardı. Benim ofisimin çalışanları, RedDawn'ın çalışanları, Poyraz'ın ofisinden tanıdığım bir kaç yüz ve tanımadığım yüzlerce yüz, iş arkadaşlarım, okul arkadaşlarım...

ŞuursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin