2.Bölüm

655 147 1.3K
                                    

Bitmesini istediğimiz ne çok şey vardı hayatta. Bazen bir anın, bazen bir yılın, bazen de yaşamımızın bitmesini istiyorduk. Ama yaşamımız bizim istediğimiz gibi değil de kaderin kaleminden dökülen kelimelere göre devam ediyordu. Ben bu devam eden süreçte sabretmeyi öğrenmek yerine pes etmeyi öğrenmiştim.

Tonlarca ağırlık yüklenmiş göz kapaklarımı aralamakta güçlük çekiyordum. İki seçenek vardı; ya ölmüştüm ya da birileri benim halimden anlayıp ebediyen uyumam için beni anestezi manyağı etmişti.

Birinin bana yardım etmek ister gibi göz kapaklarımı açıp başımın ağrısını çıldırtan  beyaz ışığı gözümün içine doğru dikince niyetinin yardım etmemek olduğunu ve iki seçeneğin de çöpe gittiği kanaatine varmıştım.

Uğultu gibi duyduğum bir ses; "Sare beni duyuyor musun?" diye sordu.

Kafamı evet anlamında yavaş bir şekilde hareket ettirdim. Boğazımdaki kuruluk, yutkundukça canımı acıtıyor ve bu sebeple yüzümü buruşturuyordum.

Biraz daha inat edip gözlerimi yavaşça araladığımda beni, merakla gözlerime bakan bal rengindeki gözler karşıladı.

"Hoşgeldin Sare Aslanalp!"

Dün olanlar fragman gibi bir bir gözümün önünden geçtiğinde yine bir şeyleri başaramadığımı anladım. Yine içimdeki ses kazanmıştı. Yine yenilmiştim hayata. Oysa ki yazgımı sonlandırmaya ne de çok inandırmıştım kendimi.

"Nasıl hissediyorsun?"dedi az önceki uğuldayan ses daha da netleşerek. Nasıl hissediyordum? Ya da hissedebiliyor muydum?

"Su."dedim son nefeslerindeki bir hasta gibi.

Biraz sonra elindeki su bardağıyla bana doğru eğildi, elini başımın altına koyup başımı dikleştirdi. Kana kana içtiğim su bitince başımı yastığa yavaşça bıraktı. Olduğum yeri gözlerimle keşife çıkınca bir hastane odasında olduğumu idrak ettim.

"Biraz daha ister misin?"dedi merhamet dolu sesinin tınısıyla.

Kafamı hayır anlamında sallayıp uyuşan ayaklarımı kıpırdattım. Üzerimden yüzlerce tır geçmiş gibi yorgun hissediyordum. Elimi ağrıyan başımı ovuşturmak için kaldırmak istediğimde beceremeyip bakışlarımı tekrar başımda dikilen adama çevirdim.

"Ne oldu bana?" sesim neredeyse benim bile duyamayacağım kadar kısık çıkmıştı.

Üzerindeki kıyafetlerinden doktor olduğunu anladığım genç adamın kaşları çatıldı. Bal rengindeki gözlerini derin anlamlar içeren ifadesiyle yüzümde gezdirdi.

"Komaya girecek kadar içmişsin."diye konuştu sakince.

Komaya kadar içmiştim, ama ölmeyi becerememiştim öyle mi? Helal bendeki yaşama azmine (!) Ne bekliyordun ki Sare? Gerçekten ölmeyi mi bekliyordun? Ben seninle olduğum sürece, sen kendine hiçbir şey yapamayacaksın. Yataktan doğrulmak için hareketlendiğimde doktor tekrar konuştu; "Yorma kendini." dedi. "Bu arada ben Doçent Doktor Reha Demiray." Ayak ucumdaki masanın üzerindeki dosyayı eline aldıktan sonra tekrar konuştu; "Nöroloji uzmanıyım." gülümsedi. "Arkadaşların kapıda bekliyor, içeri almamı ister misin?"

Kafamı onu onaylarcasına salladım.

Yoğun anlamlar içeren bakışlarını bakışlarımdan çekip odanın kapısına doğru ilerleyip odadan çıktı. Yatakta yan dönüp dünü düşünmeye devam ettim. Gözlerimin önüne yaşlı bir silüet geliyordu ama tam olaraktan kim olduğunu hatırlayamıyordum. Kapanan kapı bir kaç dakika sonra açıldı. Daha sonra odayı dolduran adım sesleri yatağın yanında kesildi. Sırtımı döndüğüm yöne yüzümü çevirdiğimde Mert, Ferhat, Esat ve Ahu'nun endişeli bakışlarıyla karşılaştım. Umarım çok fazla üzerime gelmezlerdi. Umarım gelirlerdi Sare! Bunu kaldırabileceğimi sanmıyordum.

ŞuursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin