21.Bölüm

132 77 212
                                    

Neden geçmişe dönme gibi bir şansımız yoktu? Mesela; içinden kaçmayı istediğimiz bir anı,geçmişte yaşanan güzel bir ana değiştirsek ne güzel olurdu öyle değil mi? Bence bize öyle bir şans verilseydi;kesinlikle çocukluğumuza dönmek isterdik. Her şeyin "şakacıktan" olduğunu sandığımız çocukluğumuza.

Odamın camının önündeki koltukta oturmuş,niye geldiğini bilmediğim; içimdeki sıkıntıyla,dışarıdaki kasvetli havayı izliyordum. Cama yağmur taneleri her vurdukça; Sekiz yaşında ki bardaktan boşanırcasına yağan Nisan yağmurunun altında, ellerini iki yanına açıp bahçenin ortasında duran Sare geliyordu gözümün önüne. Ve annemin kızgın ses tonu çınlıyordu kulağımın içinde. Tam sekiz yaşındaydım.

Annem cama çıkıp "Sare hasta olacaksın! Hadi gel artık eve." diye bağırıyordu 23 Nisan gösterisine hasta olup katılamayacağımın korkusuyla. "Akşama misafirliğe gideceğiz hem,babanda gelmek üzeredir."

"Anne biraz daha durursam saçlarım daha çok uzar." diye bağırıyordum Nisan yağmurunun saçları uzattığı yalanına inanmış vaziyetteyken. Babaannem böyle söylemişti çünkü. Camın ardında beliren ablamı gördüğümde yerimde zıplamaya başlayıp; "Abla sende gelsene! Çok güzel!"  bu kez neşemden bağırıyordum. Güzel olan yağmurda ıslanıyor oluşum muydu? Yoksa, henüz her yağmur yağdığında içimi derin bir hüzün kaplamayacak kadar dertsiz oluşum muydu?

Ablam halime gülerken kafasını olumsuz anlamda sallayıp; "Babam seni orda öyle görürse çok kızar biliyorsun değil mi?" Evet biliyordum, eğer babam görseydi çok kızardı. Çünkü gözünden bile sakınırdı bizi eskiden... Şimdi o gözünden sakındığı kızlarının biri toprağın altında üzerine dökülen yağmur taneleriyle daha da yok oluyor,diğeri ise ablasının unutulmaya yüz tutmuş sesini özlüyordu.

Geçmişin derinliklerinde kaybolurken; ne düşünmeyi istiyordum ne de düşünmemeyi. Çünkü hem canım acıyor hemde iyi geliyordu bana. İşte böyleydi bazı şeyler; acı veriyorken bile gülümsetebiliyordu.

On iki yaşındaydım. Yazlığın terasında ki koltukta annemin dizine uzanmış,karşımdaki fotoğraf albümüne bakan babamı izliyordum. "Baba! Sen anneme nasıl aşık oldun?" diye sordum heyecanla. Annem kıkırdayıp saçlarımı okşamaya başladı.

Bakışlarını dizindeki fotoğraf albümünden kaldırıp annemin yüzünde durdurdu ve gülümsedi. "Annen 18 ben 25 yaşındaydım." deyip iç çekti. "Anneni görmeyeli 8 sene olmuştu." Onlar teyze çocuklarıydı,yani babam annemin bebekliğini görmüştü. "Uzun bir zaman sonra İstanbul'a geldiler,yanımıza." Merakla babamın parıldayan gözlerine bakıyordum. "Züleyha o kadar çok değişmiş ve güzelleşmişti ki,ilk gördüğüm anda tanımakta zorlandım."

Annem lafa karışarak babamın sözünü kesti; "Abartmasana Akın."

Babam kafasını "abartmıyorum" der gibi salladı. "Bir ay boyunca sürekli yan yanaydık. Ona alıştığımı ve bağlandığımın farkına varıyordum yavaş yavaş. İlk başlarda bana Akın Abi diyordu. Sonradan dememeye başladığında onunda bir şeyler hissettiğini anladım. Bakışları başkalaştı,konuşması başkalaştı. Yanımdayken farklı birisiymiş gibi davranıyordu." Birbirlerine o kadar derinden ve içten bakıyorlardı ki kelimeler durmuş gözleri konuşuyordu. "Gözleri bana her baktığında ışıl ışıl parıldıyordu. İşte o an dedim; Biz birbirimizin olmalıyız. Öyle de oldu. O yıl içinde evlendik. Zaten anneannen ve babaannen buna dünden razıydı. Zor olan dedeni ikna etmek oldu." Babamın bakışları bana doğru kaydı. "Sonra siz geldiniz dünyaya. Dünyada benden daha mutlusu yokmuş gibi hissediyordum. Ben üç kadına aşık oldum,ablan ve sen annenin küçüklüğüyle aynısınız." Şu an ablam anneannemlerde olduğu için bu sohbete dahil olamıyordu. Babam; "Tabi anneniz artık sizin yanınızda sönük kalıyor." dediğinde hep birlikte kahkaha atmaya başladık. O an atılan kahkahalar şimdi yüreğimi sızlatıyordu.

ŞuursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin