36.Bölüm

29 7 1
                                    

Hayat; Bir anlık mutluluğu getiren, getirdiği mutluluğun bedelini bir çok anlarla ödeten bir şeydi. Güzel anlarda bile, ardından kötü bir şey mi olacak acaba diye düşündürürdü sürekli. O anı, güzelliğiyle yaşatmazdı.

Ama insan, bazen takır takır ilerleyen saliseleri umursamazdı. Çelişirdi kendisiyle. Mutlu olmayı ürkekçe hayal ederken, mutluluğu yaşamayı cesurca arzulardı. Sonra ne mi olurdu? O insanın bir gün ayakları yerden kesilirken, çoğu gün yerlerde sürünürdü.

İşte hayat, belirsizliklerle ve çelişkilerle taçlandırılmış acınası bir kelimeydi. Her zaman bir şeyleri kaybetmekten korktum. Kaybetmeyi düşündüğümde bile, aklımın başımı alelacele terk ettiği insanı kaybettim. Daha sonra duygularımı kaybettim, inancımı sevincimi kaybettim, heveslerim birer birer gözümün önünde kendini infaz etti. Kısacası; kendimi kaybettim. Ve arda kalan hayat, kaybetmelere doyamadığım bir hayat haline geldi.

Bu yüzden Poyraz'ı hep hayattan soyut bir yerde yaşatıyordum. Yani ruhumda, benliğimin tam ortasında, en içimde, çok özel bir yerde. İçten içe korkmuyorda değildim, bu bir rüya ve ben sabah olunca uyanacağım diye.

"Ne düşünüyorsun?" Aşinası olduğum ses kulaklarımda yankılandığında düşüncelerimden sıyrılıp, gözlerimi şehrin anlamsız manzarasından, yüzü; binbir anlamı barındıran adama çevirdim. Yüzündeki mânâ dolu tebessümü ve elindeki kadehlerle bana doğru yaklaşıyordu.

"Rüyada mıyım?" ses tonum, cevabını bildiğim sorunun gerçekliğine inanamadığımdan, tedirginlik doluydu.

Karşımdaki yerini aldı, elindeki kadehin birini önüme bırakıp, diğerini de dudaklarına götürdü. İçkisini yudumlarken yoğun bakışlarını asla bakışlarımdan ayırmıyordu. İçten içe kıvranırken dimdik bir şekilde durmuş, cevabını bekliyordum.

Kadehini masaya bırakıp kollarını dizine yerleştirdi ve bana doğru eğildi. "Sana her anı, rüyadaymış gibi yaşatacağımı söylememiştim." Ciddiyetle yüzüme bakıyorken gerildiğimi hissediyordum. "Şimdi söylüyorum." Ses tonunun sarhoş edici bir etkisi vardı. "Benimle olduğun sürece, hiç uyanmayacağın bir rüyada olacaksın." Dudakları yukarı doğru kıvrıldı. "Yani ömrünün sonuna dek." Başım dönüyordu. Evet, aşk başımı döndürüyordu.

"Söz mü?" dilim tutulacakken, ne olduğu bellisiz iki kelime ağzımdan dan diye dökülüvermişti. Yüzüme merhametle baktığı her anın esiri olmak istiyordum.

"Sen benim canımın mânâsısın." Söyledikleri bir bir aklıma kazınıp, kalbime akıyordu. "Ağzımdan çıkan her laf, sana sözümdür."

İnsan, hayatındaki insanın doğru olup olmadığını çok sevilince mi anlardı yoksa kendi kendinde bile zerre değeri yokken, karşısındaki insanda paha biçilemez yere sahip olduğunda mı? İkisi de aynı yere çıkıyor Sare.

"Poyraz." gözlerim, yeşil olduğunu bildiğim ama şu an siyaha bürünen gözlerindeyken duraksadım. Kaşları çatıldı. Muhtemelen şu an aşktan başı dönen Sare'ye ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ben de şu an niye bu kadar salaklaştığımı...

"Efendim sevgilim." dediğinde hâlâ öylece durduğumu farkettim.

Aceleyle boğazımı temizleyip kafamı sağa sola salladım ve bakışlarımı yere indirdim. İnsan, delisi olduğu bir çift göze nasıl olurda uzun uzun bakamazdı? Aşk böyle bir şey miydi? Sare, sanırım ömrünün sonuna kadar aşkın nasıl bir şey olduğunu sorgulayacaksın. Sanırım. "Sen." dedim ve yine duraksadım. "Sen benim hayatımın dönüm noktasısın. İnançsızlığımı inançlandıran, cansızlığıma can olansın. Seninleyken her şeyi, hem tozpembe hem de en gerçek şekilde yaşadığımı hissediyorum. Bu çelişki bazen korkutucu bazen de uyuşturucu gibi bir hal alıyor." Gözlerim asla yere olan odağını şaşırmıyordu. Şu an bana nasıl baktığını deli gibi merak etsem de ona bakacak cesareti bulamıyordum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 28, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ŞuursuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin