14 -BÖLÜM

50 13 0
                                    

*Kırmızı bir kül döküldü mazimden...*

Boşuna çırpınmasın bulutlar, gökyüzü... Benim göz pınarlarımdan akıttığım gözyaşları kadar akıtamazdı. Ben her göz yaşımı küçük  bir kum saatinin içine akıtıp hapsettim.Kum saatinin kumları usul usul akıp zaman akmasın diye. Zaman benim istediğim an durabilsin .

Sessiz fısıltılarım bana benliğimi haykırıyordu. Günahlarımı bir bir zihnimde canlandırıyor, bencilliğimi yüzüme vuruyordu.

Düşlerimden her zaman korkmuşumdur. Çünkü bana ulaşamayacğım mutluluğu vaad ediyordur hep.

Her düşümde kelebek misali kanatlarımı çırpıyor, ordan oraya uçuyorumdur hayallerime. Zihnimden dudaklarıma doğru
firar eden  kelimelerim altında hep eziliyorumdur.

"Bencil bir insan mutluluğu istemesi ve hayal etmesi acizlik değil de ne "

Ben ise gerçeklerle yüzleştiğimde hep ölümü arzulamışımdır. Belki beni yalnızlığımdan söküp atacak tek şey ölümdür.

İçimde hep katlettiğim mutluluğumu gizledigim kalp odacıklarıma sakladım.
Belki bir zaman sonra odacıklarımdan o mutluluğu gün yüzüne çıkarabilirim.

Ve hisler ve hayaller... Geçti gitti... Değişen hiçbir şey olmadı. Zaman akıp gitti ama benden sökülen , değişen , artan, azalan hiçbir şey olmadı.

Sonsuzluğu yaşamak isterdim ve bu sonsuzluğu en mutlu olduğum günü sığdırmak onu dolu dolu...
Tekrar tekrar baştan yaşamak isterdim. Böylece kimsesizliğimi kaderime düşmüş gölgesini gün ışığıyla aydınlatmış olurdum.
Ve her yanım aydınlıkla parlaklığa kavuşurdu.

Böylece kimsesizligimin karanlık zifirisi edebiyete kadar silinmiş olurdu. Benim hayali silgimle karanlık aydınlığa gömülür.

Etraf güneş ışığıyla aydınlanarak mutluluk her tarafa yayılırdı.

Elimde tuttuğum mutluluk kürem bana her istediğimde; yeniden izlemek istedigim bir film gibi izlerdim durmadan.

Saniyeler akıp giderdi ama benim kulaklarımda yankılanan kısık mırıltılı ıslık yankılanıp dururdu kulak zarımda.

Hayat hep bize istemediklerimizi sunardı ; bizde tutsak mâhkumlar gibi kaçışarak bu gerçekleri kabullenmez mahzenlerimize sakalanırdık.

Bizi gerçeklerin ağırlığını insanı nasıl çaresiz bıraktığını burada göstermiştiler.

Şimdi ödeyeceğimiz kefaretin ağırlığı altında eziliyorduk. Noir  son iki grubun oyunu oynayacağını ve bu oyundan epey eğleneceğini söylüyordu.

Sıra şimdi Barboros ve Meriç ' teydi.

Yanımızdan ayrılarak oyun parkuruna doğru yürüdüler ikisi.  Meriç masada duran elmayı  kemikli ellerinin arasına alıp sımsıkı sardı parmaklarıyla .
Halkanın olduğu duvarın hizasına geçerek yerini aldı .
Barboros adımlarını masanın sağına gelecek şekilde atmıştı. Neden sol tarafına geçmedigini merak etmiştim.

Bunu göz ardı ederek gözlerimi Meriç ' e çevirdim . Bakışları masada duran bıçaklardaydı. Hâlâ Barboros bıçakları almamıştı.
Belkide hâlâ kendini hazır hissetmiyordur.
Zor bir oyunun içindeydik. Çaresizce denilene itaat ediyorduk. Elbet bunların sonu gelecekti.
Bizler umudumuzu kesmemiştik ekipçe. Bir yolunu bulup beraber burdan sağ salim çıkacaktık.

Zihinlerimizin bizi yönettiği bu çıkarcı dünya da bizler gecmişimizden ders çıkaracaktık. Bunu başaramazsak bile geçmişimizi saklayacaktık.
Belkide benim yaptığımı yapabilirdik.

V.I.P ODALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin