bölüm 3

4.9K 777 205
                                    

Jeongguk fırından çıkardığı son tepsiyi de tezgahın üzerine bıraktı. Pişen çöreklerin kokusu burnuna geldiğinde karnının guruldadığını duydu. Kendisi için bir tane ayırdıktan sonra geri kalanları oval tabaklara yerleştirmiş ve pencerenin önüne koymuştu. Kasaya aldığı çöreğin parasını bıraktıktan sonra birazdan müşterilerin geleceğini bildiğinden hızlıca çöreğini midesine indirmiş, etrafı toparlamıştı. Üzerine çekidüzen verdiği sırada kapının açılmasıyla çalan zili duymuş başını kaldırmıştı. Gördüğü yüzle hiç şaşırmamıştı.

"Küçük canavar," dedi gülerek. Boyu beline dahi gelmeyen sekiz yaşlarındaki bu çocuk, Min Jae, her sabah herkesten önce geliyor ve birkaç minik poğaça alıyordu. İlk başlarda sürünerek geliyordu fakat Jeongguk ona bir jest yaparak taze kurabiyelerden ikram ettiğinden beri fazla hevesliydi. "Bugün nasılsın bakalım?"

"Uykum var," diye huysuzlandı ama çoktan uyanmış görünüyordu. Jeongguk onun her zamanki siparişini poşete yerleştirirken "Senin uykunu açacak şeyi biliyorum ben," dedi oyuncu bir şekilde. Min Jae'nin heyecanlanmış ifadesini ve ayaklarını yerinde duramıyormuş gibi hareket ettirişini görünce gülümsedi. Başka bir kese kağıdına da Min Jae için portakallı çikolatalı kurabiyelerden koydu, onun favorileriydi bu kurabiyeler, kese kağıdının ağzını kıvırıp poşetin içine koydu. Tezgahın yanından geçip bacaklarını kırıp Min Jae ile aynı boya geldi. "Pekala, ne yapacaktın?"

Min Jae "Önce abiye bir öpücük vereceğim," dediğinde Jeongguk yanağını uzattı, Min Jae öptükten sonra geri çekildi. "Sonra da bu kurabiyeleri kahvaltımı iyi yaptıktan sonra yiyeceğim."

Jeongguk onun tombul yanaklarını sıktıktan sonra "Aferin," dedi. Min Jae uslu bir çocuktu ve biliyordu ki sözünde durup kurabiyeleri kavhaltıdan sonra yiyecekti. Jeongguk ayağa kalktı, onun için kapıyı açtı. "Şimdi git bakalım, giderken de dikkatli ol."

"Teşekkür ederim," Min Jae gözleri kısılacak kadar gülümseyip arkasını dönmüş ve koşarak fırından dışarıya çıkmıştı. Jeongguk kapıyı kapatacağı sırada camın öteki tarafında kendisine bakan bedeni görünce kaşlarını kaldırıp dışarıya çıktı.

"Bir şey mi soracaktınız?" Merakla sorduğunda aldığı karşılık "Beni hatırlamıyor musun?" olmuştu.

Jeongguk gözlerini kısıp ona dikkatlice baktı. Onu daha önce nerede görmüş olabileceğini düşündü ama çalıştığı işler nedeniyle günde yüzlerce insanla konuşmak zorunda kalıyordu, çıkaramamıştı.

"Üzgünüm," diyerek elini sıkıntıyla ensesine attı. "Hatırlayamadım,"

"Hadi ya," Karşısındaki beden alınmış gibi yaptı. "İnsanlar beni akıllarından pek çıkaramazdı, şaşırdım."

Jeongguk onun bu kendini beğenmiş konuşmasıyla kaşlarını kaldırdı ve bu sefer baştan aşağı süzdü onu. Boyları hemen hemen aynıydı, sabahın erken saatleri olmasına rağmen şık giyinmişti. Fiziğinin iyi olduğunu gördü, gözlerini yüzüne çıkardığında ise yakışıklı olduğunu kabul ediyordu. Ama burnunun ucundaki ben onu bir parça sevimli gösteriyordu. Yine de şişirilmiş egosundan pek hoşlandığı söylenemezdi.

"Egonuz ilk kez tarafımca zedelendiği için kendimi özel mi hissetmeliyim?" Jeongguk alayla söyledi. Diğeri bunları duymayı beklemiyormuş gibi kaşlarını kaldırdı. Sonra da gülüp bir şeyler söylemek için ağzını açtı ki gelen müşteri yüzünden susmam zorunda kaldı.

Jeongguk, orta yaşlardaki kadının geçmesi için kenara çekildi ve ardından içeri girdi. Kadının söylediklerini ayrı ayrı kese kâğıtlarına geçirdikten sonra poşetleyip gülümseyerek ona uzattı. Kadın fırından çıktıktan hemen sonra gitmiş olduğunu düşündüğü beden bir anda fırına girdi.

"Taehyung ben," dedi, elleri ceplerindeydi.

"Tanıdık gelmedi-"

"Yeontan," dedi sözünü keserek. Jeongguk sözünün kesilmesi yüzünden dudaklarını birbirine bastırdı. "Birkaç gün önce Yeontan'a bakmıştın, hatırladın mı şimdi?"

Jeongguk duyduğu şeylerle gözlerinin önünde canlanan anıyla başını salladı. "Evet, şimdi hatırladım,"

"Oh, rahatladım," Taehyung sahiden de rahatlamış gibi bir nefes verdi ve şöyle etrafına bakındı. "İki işte mi çalışıyorsun?" diye sordu.

Jeongguk onun bunu neden sorduğunu ya da bu samimiyetin nereden geldiğini merak etse de sorun etmedi. Taehyung kötü birine benzemiyordu.

"Dört aslında," Jeongguk dudaklarını istemsizce büzerken aklına gelen şeyle kasaya yöneldi. Cebinden Min Jae'ye ısmarladığı kurabiyelerin ederi kadar para bırakırken Taehyung'tan ses gelmemesiyle ona baktı. Onun da kendine bakıyor olduğunu görünce yüzümde bir şey mi var acaba diye düşündü.

"Ne oldu?" Ellerini yüzüne koymamak, bir aynaya bakmamak için kendini sıktı.

"Dört iş sence de fazla değil mi?" Taehyung düşünceli bir şekilde mırıldandığında Jeongguk cevap olarak sadece omuz silkti.

"Size ne verebilirim?" dedi, eliyle pencerenin önündekilerini ve tezgahın üzerindekilerini gösterdi. Taehyung gösterdiklerine şöyle kısaca bakıp "Kahvaltıya bir şeyler alacaktım aslında, sen seçer misin?" dedi.

"Kaç kişilik?"

"Altı,"

Jeongguk başını salladı. Kahvaltının yanında yenilebilecek şeyleri kese kağıtlarına koymaya başladı. Taehyung'un kendisini izliyor olduğunun farkında değildi, sadece işiyle meşguldü.

"Herkesle iyi mi anlaşırsın?" Jeongguk birden gelen soruyla göz ucuyla Taehyung'a bakmış ardından yeniden önüne dönmüştü.

"Olabildiğince," dedikten sonra, öylesine konuşmaya devam etti. "Bir süredir burada çalışıyorum ama sizi hiç görmedim, küçük bir şehirde yaşamıyoruz-"

"Seni takip etmedim,"

Jeongguk duraksayıp başını kaldırdı. "Beni takip ettiğinizi söylemedim," dedi. Aklında sahiden bu yoktu. Sadece aklından geçeni söylüyordu.

"Arkadaşlarımla kahvaltı yapmaya gidiyordum ve bana yol üstünden bir şeyler almamı söylediklerinde burada durdum," Omuz silkti. "Küçük bir şehirde yaşamıyoruz evet, karşılaşmamız biraz tuhaf bir tesadüf,"

"Yani..."  diye mırıldandı Jeongguk ve hazırladıklarını uzartırken ücreti söyledi. Taehyung cüzdanını çıkarıp söylediği miktardan fazlasını verdiğinde Jeongguk tek kaşını kaldırıp ona baktı.

"Ne?"

"Burada fazla para var,"

"Öyle mi? Hoş sohbetine say o zaman," Taehyung gülümsedi ve Jeongguk'un başka bir şey demesine fırsat tanımadan "Sonra görüşürüz," diyerek fırından çıktı.

Jeongguk onun arkasından baktı. Taehyung'un karşıya geçip son model bir arabaya bindiğini gördüğünde "Ya tabii," diyerek gözlerini devirdi. "Sonra görüşürüz."

"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
common love isn't for us (don't you agree?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin