bölüm 15

4.4K 675 137
                                    

Jeongguk kapalı perdesinin ardından yükselen güneşi görebiliyordu ama birkaç gün önce fırındaki işinden ayrıldığı için yatağında yatmaya devam ediyordu. Uyuyabileceğini düşünmüştü. En azından artık uykusunu alabileceğini düşünmüştü bir iş eksiltirken ama olmamıştı. Bunu ilk zamanlar normal karşılamıştı. Alışmışım, uyanmam çok normal. Ama öyle değildi. Jeongguk yorgunluktan bayılacak duruma gelmeden uyuyamıyordu, aklı sürekli aynı geceye gidiyor ve asla bildirim gelmeyen telefonuna bakıyordı. Taehyung o geceden sonra kendisiyle iletişime geçmemişti. Hiçbir şekilde. Jeongguk üzülüyordu. Sarhoş olduğunda yaptığı şeyler sadece gülmek ve daha fazla alaylı olmaktı, sıçıp batırmaz, gayet de iyi hatırlardı.

Hatırlıyordu.

Taehyung'un onu öptüğünü hatırlıyordu. Büyütülecek bir öpücük sayılmazdı belki de. Kısa ve hafif bir temastı. Ancak onlar arkadaşlardı, değil mi? Arkadaşlardı. Ve Taehyung nişanlıydı. Her ne kadar nişanlısıyla evlenmek istemediğini söylese de, o gece tam tersi bir şekilde davranmıştı. Onu kollarının arasına alırken bir mücevher gibi davranmış ama gidip Jeongguk'u öpmüştü.

"Aptal herif," diye bağırır gibi inledi ve yatağında sinirle çırpındı. Erkeklerden hoşlanıp hoşlanmadığını bile bilmiyordu o ana kadar. Kendisi eşcinsel olduğunu söylediğinde neden bir şey söylememişti ki? "Ay sikeceğim o olacak," dedi biraz daha düşüncelere boğulurken. Sinirleri bozulmuştu.

Uyandıktan sonra yatağından çıkması on beş dakikasını almıştı. Duşa girdi, olabildiğince sıcak ve kısa tuttu yıkanma işini. Hasta olacak gibi hissediyordu. Hafiften ürperiyor, başı dönüyordu. Patronlarıyla konuşup yarın için izin almaya çalışsa iyi olacaktı, daha da kötüleşmeden kendine bakmalıydı. Üzerini sıkı sıkı giyinip evden dışarı çıktı. Evi Starbucks'a yürüyüşle on beş dakikalık bir uzaklıktaydı. Kulaklığından taşan müzik eşliğiyle ise bu mesafe beş dakika gibi gelmişti.

"Merhaba," dedi önlüğünü giyerken. Sohoon göz ucuyla kendisini incelediğinde gerildi.

"Niye rengin atmış senin?"

"Kıçım donuyor çünkü," diye homurdandı. "Patron bugün gelecek mi?"

"Hayır, sorun ne?"

"Onunla benim için konuşuabilir misin?" Yumuşak bir sesle tonladı. Bu cici oğlan moduydu. "Kendimi pek iyi hissetmiyorum."

"İki kişi pat diye işten çıkarıldı biliyorsun değil mi?" diye uyardı Sohoon. "İzin almak için uygun bir zaman değil,"

"Ama- ama ben hasta olacağım sanırım," dedi Jeongguk son bir umutla fakat "Söylerim Jeongguk ama bence heveslenme." yanıtını aldı.

Ah, harika.

Jeongguk işin başına geçerken daha beter olmamak için dua etti. Tanrı onu seviyorsa kendisine yardım edebilirdi, değil mi? Jeongguk kötü bir çocuk değildi nasıl olsa. Yani. Sanırım.

***

Tanrı, Jeongguk'tan nefret ediyordu.

Artan baş dönmeleri, mide bulantıları ve çıkan ateşi yüzünden neredeyse bayılmak üzereydi. Soğuk soğuk terliyor, hiç durmayan bir titremenin içine çekiliyordu. Kaşlarını çattı ve lavabonun aynasından kendisine dikkatli bir şekilde bakmaya çalıştı. Teni bembeyaz kesilmiş, dudakları morarmıştı. Alnından süzülen ter damlacıklarını gördüğünde ise sıkıntılı bir nefes verdi. Yakaladığı boşlukla kendini lavaboya atmıştı ve şimdi müşterilerin ona neden korkmuş bir şekilde baktıklarını anlayabiliyordu. Leş gibi görünüyordu, tam anlamıyla bir cesetti.

Kapı açıldığında aynadan gelene baktı. Sohoon. Kaşları çatılıydı, kendisine ürkütü bakışlar atıyordu ama eskisi gibi korkmuyordu. Bunun nedeni ya hasta olmasıydı ya da son zamanlarda kendisine olan iyi davranışlarıydı.

common love isn't for us (don't you agree?)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin