"Ben laktozsuz istemiştim,"
"Huh?" Jeongguk bir adama, bir de onun elinde tuttuğu kahveye baktı. Aklı yerine geldiğinde ise "Çok üzgünüm, hemen yenisini yapacağım." dedi ve onun önüne bıraktığı plastik bardağı alarak yeni bir kahve yapmaya başladı.
Birkaç gündür dalgındı. Bu dalgınlığı istemese de işine yansıyor ve bir şekilde onu yavaşlatıyordu. Sorun ise sorunun ne olduğunu bilmemesiydi. Sadece bir noktaya bakıyor, oraya odaklanıyor ve hiçbir şey düşünmüyordu. Ya da insanları dinleyemiyordu, sadece başını sallıyor ve geçiyordu. Bu onun birçok kez azar işitmesine neden olmuştu. Şimdi olduğu gibi.
"Kafan yerinde mi senin?" Sohoon, sesini yükselttiğinde irkildi ve kocaman açtığı gözlerini ona çevirdi. Kaşlarını çattığını gördü, bir elini beline, diğerini de duvara yaslamış Jeongguk'un içini görebilirmiş gibi bir dikkatle bakıyordu. "Bu kaçıncı hatan, ha? Ne yapıyorsun şu an?"
Jeongguk ona cevap vermeden önce önüne döndü ve hazırladığı kahveyi müşteriye verip yeniden özür diledi. Ardından Sohoon'a dönüp "Üzgünüm," diye mırıldandı. "Neden böyleyim bilmiyorum."
Gözleri yerdeydi, dudaklarını birbirine bastırıp öylece bekledi. Sohoon onun patronu değildi, kendisi gibi sadece bir çalışandı fakat yine de patronla yakın oluşu ona cevap vermesine engel oluyordu.
"Biraz mola ver," dediğini duyduğunda şaşkınlıkla başını kaldırıp Sohoon'a baktı. "Sadece on dakika, arkaya çık ve biraz aklını toparla." İlk defa böyle şeyler söylüyordu, Jeongguk o an acaba gerçekten o kadar mı kötü görünüyorum diye düşünmeden edemedi.
"Teşekkür ederim," dedi, sonra da duraksayıp çekingen bir şekilde "Sigaran var mı?" diye sordu. Çok sık içmezdi, bir anda içesi gelirdi ve bunun için yanında hep bir paket taşırdı ama onu evde unutmuştu.
Sohoon arka cebinden bir paket çıkartıp Jeongguk'a uzattı. "İçinde çakmak var, oyalanma." dedi ve Jeongguk paketi aldığında diğer müşterilerle ilgilenmek için yanından ayrıldı. Jeongguk vakit kaybetmeden arka kapıya yöneldi ve binadan çıktı. Ara sokaktı, bu yüzden çok sık kimse geçmezdi. Paketten bir dal çıkarıp dudaklarının arasında sıkıştırdı ve kırmızı çakmakla yaktı. İçine çektiğinde sanki bir anda kasları gevşemiş gibi hissetmişti. Gözlerini birkaç saniyeliğine kapattı, açtığında ise arka cebinden telefonunu aldı zaman geçsin diye. Birkaç cevapsız arama ve mesaj vardı. Cevapsız aramaların hepsi Taehyung'tandı, mesajlara ise hiç bakmamıştı. Bunu nedense hep ertelemişti ama şimdi içinde bir şeyler onu dürtüyordu okuması için. Karşı çıkmadı.
Gönderen: Taehyung
Jeongguk
Üzgünüm
Bak
Aramalarımı açar mısın?
Tamam açmıyorsun
Beni birazcık tanıdıysan öyle bir amacım olmadığını bilirsin
Ben göründüğü gibi biri değilim anlıyor musun?Jeongguk elbette bunun için Taehyung'u suçlamıyordu ve Taehyung'un hakkında hiçbir şey bilmediğinin de farkındaydı. Evet, arkadaş olmaya karar vermişlerdi ama birbirlerini tanıyacak kadar da zaman geçirmemişlerdi. O yüzden bu konuda konuşulması gerektiğine ne demesi gerektiği hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Ona kızmıyordu. Ryu'ya bile kızgın hissetmiyordu. Olanlar üzerine kafa bile yormamıştı.
Gönderen: Taehyung
Seni sıkmak istemiyorum ama yanlış anlaşılmayı düzeltmeden de içim rahat etmeyecek
Lütfen bana dönüş yap olur mu?
Jeongguk
Seni özledimSon iki mesajı sabah saatlerinde atmıştı, fazla erken bir saatti, Jeongguk o saatte insanların genelde uyuduğunu biliyordu. Kaşlarını kaldırdı hayretle ama ardından iç çekti ve onu aramak için ismini tuşladı. Fazla uzatılmış gibi görünüyordu, oysa Jeongguk'un böyle bir amacı bile yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
common love isn't for us (don't you agree?)
Fanfictiontabii ki de siradan ask teguka gore degil