Jeongguk yüzüne çarpan rüzgarla ve Taehyung'un elini tutarak koşmasının etkisiyle hiç olmadığı kadar özgür hissediyordu. Kalabalığı yararken kahkahaları hiç tanımadıkları insanlara çarpıyordu ve bir süredir koşuyor olmalarına rağmen yorgun hissetmiyordu.
Jimin'in ıslıkları eşliğinde el ele çıkmışlardı o evden. Yaşananlar Jeongguk'a inanılmaz geliyordu. Artık... Artık önlerinde hiçbir engel yoktu değil mi? Kapıların ardına saklanmayacaklardı, kaçamak bakışlar yoktu mesela, açık açık konuşabileceklerdi ve Jeongguk, herkesin önünde Taehyung'u öpebilecekti. Onlara o benimle diyebilecekti.
Kendine engel olamayarak kahkaha attığında Taehyung başını geriye çevirmiş ve gülen gözleriyle Jeongguk'a bakmıştı. Mutluydular. Belki de hiç olmadıkları kadar.
"Hızlan Jeongguk," dedi Taehyung, adımları yeterince hızlı değilmiş gibi biraz daha ayaklarına kuvvet verdi. Arabayı park ettiklerinden beri sanki koşmuyorlarmış gibi bir enerjiye sahipti. "Geç bile kaldık!"
"Nereye gittiğimizi bile söylemedin ki! Neye geç kaldık?" Jeongguk nefes nefese söylese de Taehyung onu umursamamış, elindeki tutuşunu sıkılaştırarak onu yönlendirmeye devam etmişti. Arkalarında birden fazla sokak ve yüzlerce insan bıraktıklarında sonunda hedeflerine ulaşmışlardı.
Jeongguk'un gözleri kapıda gördüğü afişle kocaman açıldı. Dudakları birkaç kere aralandı.
"Seviyordun değil mi?" dedi, Taehyung. "Odanda grubun konser biletini görmüştüm."
"Gidememiştim," Jeongguk mırıldandı. Gözleri hâlâ The Rose'un konser afişindeyken Taehyung'un ayrıntılara önem verdiğini bir kez daha anladı. "Gidememiştim çünkü çalışıyordum."
"Senin bunu görmen gerektiğini düşündüm," Jeongguk'un dikkatini çekmek için onu kendine çektiğinde Jeongguk sonunda ona dönmüştü. "Ama sanırım biraz kıskandım, beni unuttun bile."
Jeongguk kıkırdadı ve "Hadiii!" diyerek onu kapıya doğru çekiştirmeye başladı. "Daha fazla kaçırmak istemiyorum."
"Çüş Jeongguk ya, bari gözüme sokma." Taehyung huysuz bir şekilde söyledi ama yine de cebinden biletleri çıkarıp kapıdaki görevliye uzattı. Onay aldıklarında kapı açıldı ve içeriye girdiler. Gözleri Jeongguk'un üzerindeydi, ne kadar alınmış gibi davransa da sevgilisinin heyecanlı gülümsemesi onu keyiflendiriyordu. Gözlerinin parıl parıl parladığını, küçük dudaklarının heyecanla açılıp kapandığını izlemek Taehyung'a anlam veremeyeceği kadar iyi hissettiriyordu.
Konser alanına girdiklerinde ilk dikkat çeken şey mekanın tavanının iki yana açılmış olmasıydı. Gökyüzü gözler önündeydi, aydınlatmalar olmasa dahi çok sayıda yıldız yeterince iş görürmüş gibi geliyordu. Sahnede dört kişi vardı ve çoktan kendilerini kaybetmiş gibi görünüyorlardı. Alanda bulunan kalabalık da onlara eşlik ediyordu.
"Baby!" Jeongguk gürültünün arasında Taehyung'a bağırdığında Taehyung kaşlarını kaldırıp ona baktı. "Bu en sevdiğim parçalardan biri!"
"İnanılmazsın gerçekten," diye bağırarak karşılık verirken gözlerini devirdi. Jeongguk bundan çokça eğlenmiş gibi kahkaha attı ve fazla geride kalmamak adına ortalarda bir yere girmeye çalıştı. Elbette arkasında sürüklediği Taehyung ile birlikte.
Geç geldikleri için grubun söyleyeceği çok şarkı kalmamıştı. Jeongguk bu yüzden geçen sene gelemediği konserin tadını çıkartabildiği kadar çıkarttı. Şarkıların hepsine eşlik etmiş, yerinde hiç durmamıştı. Taehyung ise bir saniye olsun gözlerini ondan ayırmamıştı. Jeongguk'un uzun ve dalgalı saçlarının sallanışına anbean şahit olmuş, bağırmaktan dolayı boynunda şişen damarını görmüştü. Taehyung birçok kez onu durdurup allaşmış yanaklarından öpmek istemişti ama onun eğlencesini bozmak istemediğinden de kendine hakim olmaya çalışmıştı. Neyse ki başarılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
common love isn't for us (don't you agree?)
Fanfictiontabii ki de siradan ask teguka gore degil