Jeongguk elinin arasında çevirdiği peçeteyle masada gerçekleşen konuşmayı dinliyordu. Taehyung ile yaşadığı konuşmanın üzerinden birkaç gün geçmişti. Tamamen sağlıklıydı, işleri gayet tıkırında gidiyordu ve iyi hissediyordu. Enerjikti. Sanki geçirdiği hastalık ondan tüm yorgunluğunu alıp götürmüştü. Bu gerçekti ve bunun şaşırtıcı olduğunu söyleyebilirdi. Yine de üzerinde çok durmuyordu çünkü Taehyung hayatına girdiğinden beri bir şeyler kafa karıştırıcı olsa da kötü değildi. Aksine güne mutlu uyanıyor ve günü yine mutlu kapatıyordu. Arada yaşanan sıkıntıları görmezden kolayca gelebiliyordu çünkü zorlukları Taehyung işe paylaşınca üzerindeki yük hafifliyor, bu güzel hissettiriyordu.
Şimdi ise bahçeli bir mekanda Taehyung ve arkadaşlarıyla kahvaltı yapıyorlardı. Bu mekan şehir merkezinden biraz uzaktı ama Taehyung onu işine vaktinde yetiştireceğini söylediğinden beri bunu dert etmiyordu.
"Böyle oldu." dedi Jisoo. "Beni küçümsedi ama yaptığım sunum kusursuzdu. Profesör beni seçtiğinde yüzündeki ifadeyi görmeniz lazımdı, aptal çocuk, beni yenebileceğini sandı."
"İşte benim kızım," dedi Namjoon gururlu bir şekilde. "O sunum için geceni gündüzünü verdin, elbette sen hak ediyordun." Jisoo uzaktan Namjoon'a öpücük attığında, Namjoon gülerek göz kırpmıştı.
"Eee, Jeongguk," Ryu aniden lafı Jeongguk'a çevirdi. "Sen nerede okuyordun?"
"Özel hayatımda gerçekleşen radikal kararlar yüzünden üniversite sınavına girmedim." dedi, Jeongguk rahat bir şekilde. "Fakat bu sene planlarım arasında bu var."
"Çok mu özel?" dedi Ryu kaşlarını kaldırarak. "Taehyung senin yirmi bir yaşında olduğunu söylemişti, üç senedir okumayıp ne yapıyorsun ki?"
"Bu bilgi seni niye ilgilendiriyor?" Taehyung rahatsız bir şekilde kıpırdandı. Kaşları çatılmıştı.
"Onunla arkadaş olduğun için olabilir mi acaba?" Şimdi Ryu da kaşlarını çatmıştı. "Nişanlımı benden daha çok görüyorsa önemli biri olmalı değil mi?" diye sordu imayla.
"Haha," Jimin alay eder gibi güldü. "Bazen çok kaba oluyorsun Ryu, durman gereken yeri neden hiç bilmiyorsun?"
"Onun bir dili yok mu? Size ne oluyor?"
"Ryu," Jisoo onu uyarmak ister gibi kolunu tuttu. "Bugün canını sıkacak bir olay mı oldu, canım? Sabahtan beri çok gerginsin."
"Bir şey olduğu yok, sadece- her neyse ya," Meyve suyu dolu bardağına uzandığında "Bir dilim var," dedi Jeongguk. Susmuştu çünkü ona fırsat gelmeden bir başkası konuşmuştu, hep bir ağızdan gürültü yapmamak için de araya girmemişti. Şimdi ise onun sorusuna cevap verebilirdi işte. "Çok özel değil fakat insanların beyni farklı çalışır, bilirsin, yaşadığım şeyleri avuçlarının içine bırakırsam alacağım geri dönütün hoş olmayacağına kalbımı basabilirim."
"Beni tanımıyorsun,"
"Sen de beni tanımıyorsun ama önemli biri olmadığımı düşünüyorsun." Jeongguk, yanında oturan Taehyung'un gerildiğini hissedince uzatmamaya karar verdi. "Ben lavaboya gideceğim." Döndüğünde konunun çoktan kapanacağını ve başka şeylerden konuşulacağını bilerek yaptı bunu.
Masadan uzaklaştı ve birkaç metre uzağında olan lavaboya doğru adımladı. İçeriye girdiğinde birkaç dakika oyalanmak istediği için elini ve yüzünü yıkadı, bu işi uzun tuttu. Jeongguk'un ortada utanacağı hiçbir şey yoktu. Tek başına yaşıyordu, geçimini birkaç işte çalışarak karşılıyordu ve bu işlerden kazandığı paranın büyük bir miktarını gelecekte yapmayı planladığı şeyler için biriktiriyordu. Henüz yirmi bir yaşındaydı, gençti ve hiçbir şey için geç değildi. Bunu biliyordu, o yüzden bazı şeylere olması gerektiğinden daha geç ulaşmak onun için önemli değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
common love isn't for us (don't you agree?)
Fanfictiontabii ki de siradan ask teguka gore degil