"Gözlerimi yine kamaştırıyorsunuz hanımefendi." dedi, Jeongguk. Yetmişlerindeki bu alımlı kadın yine süslenmişti, o kadar tatlı görünüyordu ki, Jeongguk onun genç halini hayal edemedi. Muhtemelen insanları kendine hayran bırakıyordu.
"Jeongguk, tatlım..." dedi, yaşlı kadın. "İçeri geçmek ister misin? Senin için biraz yemek ayırmıştım."
"Ah, Soohe," Bazen ona ismiyle seslenirdi, bilirdi ki bu kadını genç hissettirirdi. "Geç kalmıyor olsam emin ol bundan zevk duyardım fakat bilirsin, iş güç- poşetler ağır aslında, senin için yerleştirmemi ister misin?"
"Hayır, hayır. Buna gerek yok. Henüz o kadar da kötü bir durumda değilim-"
"Elbette değilsin!" Jeongguk, kötü bir laf duymuş gibi kaşlarını çatmıştı. "Ben sadece narin bedenine bir zarar gelsin istemem."
"Sen, genç adam," dedi Sohee gülerek. "Kelimeleri nasıl kullanacağını biliyorsun."
"Pekala, bir dahaki sefere masaya benim içinde bir tabak koyarsın ancak şimdi gitmem gerek." Hafifçe eğildi ve yaşlı kadından başlığı kolay gelsin olan birçok cümle işiterek apartmandan çıktı.
Jeongguk yol boyunca birçok şey düşündü. Kız kardeşini, gelecekte yapmak istediklerini ve aslında hedeflerine ulaşmasının artık çok da uzak olmadığını, biriktirdiği paranın kendisine yeni düzeninin oturması için bir süre yeterli olacağını fakat sadece biraz daha dişini sıkması gerektiğini, Taehyung'un boş zamanlarında gelip çalıştığı yerlerde kendisine yardım etmesini ve bunu bir şekilde -nasıl olduğunu anlamasa da- eğlenceli hâle getirmesi düşünmüştü. Hatta gittiği yol her zamanki yol olsa da bu süreç içinde anne ve babasını da düşünmüştü, geri de bıraktığı arkadaşlıklarını da. Hayal kırıklığı fazlaydı.
"Erkencisin..." Sohoon ona şaşkın bir şekilde baktığında Jeongguk omuz silkti. Market alışverişi uzun sürmemişti, bu yüzden işlerini erken bitirmişti. On beş dakikası vardı. "O halde sana ayılman için bir şeyler yapacağım."
"Sen- ne?" Jeongguk kaşlarını kafası karışmış gibi çattı.
"Ne?" Sohoon da ona aynı şekilde karşılık verdiğinde Jeongguk içten içe sorguladı ona. Kendisine iyi davranması pek alışıldık bir şey değildi, Sohoon ise bunu son zamanlarda sık yapıyordu.
"Kovulacak mıyım?" dedi aklına gelen şeyle. "Bana bu yüzden mi iyi davranıyorsun?"
"Sana iyi davrandığımı mı düşünüyorsun? O kadar mı kötü biriyim?"
"Bilmem, yani- benim açımdan biraz öyle gibisin."
"Bana sinirlendiğini biliyordum ama böyle düşüneceğini tahmin etmemiştim."
"Bana bok gibi davranıyorsun- ah, özür dilerim- kovulacak mıyım?"
"Kovulacağını sandığın için mi benimle bu kadar rahat konuşuyorsun?" Sohoon alayla söylediğinde Jeongguk yutkunma ihtiyacı hissetti.
"Yani... kovulacak mıyım?"
"Tanrım... Jeongguk, hayır," dedi gülerek. "Kovulmayacaksın, sadece içimden geldiği için kahve yapmak istedim."
"Bu içinden geldiği için... peki diğerleri?" diye şüpheyle sordu.
"Onlar da içimden geldi, başka bir sebebim yok, al işte- ekstra şekerli."
"Ekstra şekerli? Bunu da nerede biliyorsun?" Jeongguk kaşlarını çattı. Evet, illa ki kendine kahve yaptığı oluyordu ama bunu nadir yapardı ve onun dikkat etmediğini düşünüyordu.
"Uzaylı falan değilim, gözlerim de var falan hani- oof, bir daha yapmam olur biter, ne darladın adamı ya..."
"Öyle değil..." Jeongguk uzanıp kahveyi aldı ve ödemesini yapmak için cüzdanını çıkaracağı sırada "Benden," lafını duyunca "E hadi oradan be, öleceğim kesin." diye söylendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
common love isn't for us (don't you agree?)
Fanfictiontabii ki de siradan ask teguka gore degil