Feyza adımlarını hızlandırdı ve okulunun kapısından içeri girdi. Kolundaki saate baktığında geç kaldığını fark etti. Yarım saate yakın süren konuşmaları yüzünden derse girmesinin bir anlamı kalmamıştı ve adımları onu üniversitenin o çok sevdiği göl kenarına götürdü.
Bazı adımlar, iki kişiyi farklı yönlere sürüklese bile yollar bir yerde elbet kesişir. Amansız ve zamansız gelen bazı şeyler beşeri fark etmeden kendisine esaretle hapsediverir...
Feyza, Pamukkale Üniversitesi'nin kampüsünde ve salkım söğüt ağacının altında arkadaşlarıyla oturuyordu. Çimlerle kaplı alanın içine oluşturulmuş yapay gölde karbeyaz ve siyah renkli ördekler miskince yüzüyor kimisi de göl kenarlarında, yapay kaya diplerinde uyuyorlardı. Ara ara kart ötüşleriyle etrafı şenlendiriveren ördekler baktıkça öğrencilere huzur veriyordu.
Salkım söğüt ağacı bütün ihtişamıyla ve yaşı geçkin yapısının endamıyla toprağa sıkıca tutunmuştu. Ara ara esen rüzgarın okşadığı yere doğru sarkan yapraklı ve pürçüklü dalları ağır ağır salınıyordu. Gençler, ders aralarında kendilerini ya bu yapay gölün kenarlarını süsleyen çimlere atıyorlar ya da kafe, kantin gibi yerlerde zaman geçiriyorlardı. Gölün kenarını tercih edenlerin arasında Feyza, Bade ve Yusuf'ta vardı.
Feyza'nın en yakın arkadaşlarından biri olan Bade ise safir mavisi gözleri, küçücük yüzlü ve sivri çenesiyle minyon tipli bir kızdı. Zayıf yapısıyla, yüksek enerjisiyle; minik bir kedi kadar uysal görünse bile içinde koca koca aslanlar yaşatıyordu.
Bade tahta kurşun kaleminin arkasını diş izleriyle doldurmuş olarak küçük uçuk pembe dudaklarından dışarı çıkardı. "Sayısal derslerin tümünden nefret ediyorum." Dedikten sonra kalemini dişlemeye kaldığı yerden devam etti.
Ona gülümseyerek bakan Feyza "İyi ki nefret ediyorsun böyleyken bile yetmiş altı notun yok. Sayısalı sevmeni düşünemiyorum bile Bade... Dahilerin arasına adın yazılırdı, be mübarek." Dedi.
"Unuttun mu Feyza, o bir mükemmeliyetçi. Onun kocası olacak adama cidden acıyorum. Simetri takıntısını hiç hesaba katmıyorum bile." Konuşan kişi Yusuf'tu.
Yusuf'un yüzünde ilk dikkat çeken yeri kaşlarıydı. İki küçük tepecik şeklindeki kaşlarından sağ olanı biraz eğimliydi. Farkında olmadan küçük Emrah modunda kaşlarını birleştirme mimiği vardı. Düşünürken, şaşkınken ve dugunken ki oluşan şekiller hep aynıydı.
Gözleri toprak ve sarının harmanlanmış kumral tonlarındaydı ve gözleriyle saç rengi hemen hemen aynıydı. Saçları kumral ve kahvenin uyumuyla başının tepesinde yoğunlaşmıştı, kenar kesimleri de azar azar küçükten büyüğe artarak yukarıdaki saçlarını tamamlıyordu.
Burnunda kemer yoktu ve düz inerek kanatlara doğru açılıyordu. Yanaklarını yumuşakça çevreleyen hafif sakalları onu birazcık olgun gösteriyordu. İnce çizgilerle çevrelenmiş dudakları genelde gül kurusu kadar solgun görünürdü.
Yüzü hani şu bebek yüzlü diye tabir edilen sima grubuna dahildi. Çenesi sivrilikten ve köşelikten uzak naif çizgilerle küçük kulaklarına ulaşıyordu. Ne çocuksu ne olgun görünümünde olup hoş bir havası vardı. Vücudunda öyle şimdikilerde moda olan bol kaslardan yoktu fakat fit görünüyordu.
"Duvara bir tablo asılacak olsa adamı deli eder bu. Milimetresine kadar ayarlatmak için uğraşır. Baksana ısırdığı kalemde bile diş izleri simetrik! Bu çok sinir bozucu. Ben dağınıklığı cok severim. O karmaşanın içinde herkesin aksine garip bir huzur buluyorum."
Yusuf, Bade'ye sataşmaya devam ederken Feyza onları gülümseyerek izliyordu. Öğle arasına çıkmışlardı ve son iki dersleri kalmıştı. Bu iki arkadaş üniversitenin başından beri yanındaydı ve ciddi anlamda güzel zaman geçiriyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
》SiRAYET《
RomancePolis Amiri Akın Avcı, gökten herkese üç elma düşecek olsa kendi payına düşenin bir kız olduğunu hiç bilmiyordu! Ta ki o güne kadar... Bahçesindeki ağaçtan erik çalan kızı fark ettiğinde kızı korkutmak istemedi fakat her şey bir anda oldu. Tam kucağ...