Sabah 9:00'a kurduğum çalar saat sayesinde uyandıktan sonra , lavaboya girip el yüzümü yıkadım. Mutfağa inip, kahvaltımı yaptıktan sonra, tekrar odama çıkıp banyoya girdim. Dişlerimi de fırçaladıktan sonra odama geçerken, cebim çaldı. Gelen aramaya bakarken Gizemin aradığını görüp cevapladım
" Günaydın prenses. Nasılsın? " bir de Devrimle Gizemin bana taktığı prenses lakabı vardı.
" Günaydın minyonum. İyi. Sen? " dedim pijamalarımı çıkarmaya çalışırken. Gizeme çoğu zaman minyonum derdim. Sarışın ve tatlı olduğundan.
" İyi. Kahvaltımı yaptım. Şimdi hazırlanacağım. Aradım ki bakayım uyanmışmısın. Ne yapıyorsun şimdi? " diye sordu. Tabi konuşması sırasında iki kere göz devirmiştim. Sabah sabah tatlı arkadaşım beni yoklamak için aramış...
" Aynı, ben de kahvaltımı ya...." telefon kafamla omzum arasındakı yerden çıkıp, yere düştü. Yerden alıp tekrar kulağıma götürüp " ben de kahvaltımı yaptım, hazırlanıyordum ki sen aradın" dedim pijamalarımı soyunmuş, dolabın karşısına geçerek.
" Tamam tutmayayım seni de. Saat 11'de görüşmek üzere " dedikten sonra ben de " Görüşmek üzere canım " deyip telefonu kapadım.
Yatağıma oturup, dolaba bakarken ne giyeceğimi düşünüyordum. O değil de, giysilerin her türünden _kazak, elbise, pantolon, etek, fln..._ en azı 50 model olmasına rağmen, giymek için hiç bir şey bulamıyoruz. Adalara gideceğimizden daha rahat şeyler giymeli olduğumdan, dar, kot siyah pantolon ve kollarında ve eteklerinde simmetrik deri şeritleri olan siyah dar kazağımda karar kıldım. Onları da üzerime geçirdikten sonra, makyaj masama oturdum. Gözlerimi öne çıkaracak şekilde gözlerime layner ve siyah göz kalemi çektim, biraz allık ve nar çiçeği rujumu da sürdükten, sonra, saçlarımın uçlarını maşaladım. Saçlarıma hacim verip, iki taraftan tutamlar alarak, küçük taçla birleştirdim. Tam hazır olduktan sonra, beyaz converselerimi giyip, saks mavisi, diz üstü kabanımı da üzerime geçirip, anahtarlarımı alarak evden çıktım.
Saat on bire on kala otele varmıştım. Arabamdan inip otelin çalışanına anahtarı verip, otele girdim. Bekleme yerinde her zamanki gibi, her yerde vaktinnen çabuk olan, Devrimi gördüm. Yine giyimiyle siyahlar içerisindeydi. Oturmuş cebiyle meşgulken, beni farketmiyordu.
" Günaydın ! " diyerek hafifce bağırdım arkadan yaklaşıp kulağına doğru.
" Gü..Günaydın " dedi kekeleyerek. " Geldiğini görmemişim, pardon " diye devam etti.
" Korkuttuysam özür dilerim, cebine o kadar dalmıştın ki beni fark etmedin " dedim hafif kırılmış gibi yaparak.
" Haaayır, sadece boş bulundum " deyince ben de kıkırdadım. O da şaka yaptığımı anlayıp burnumu sıkınca, Gizem gülerek bize doğru geliyordu. Söylediğim gibi biz kardeştik Devrimle. Gizem de yanımıza gelince
" Günaydın Çocuklar , nasılsınız? " dedi, konuşmasındaki çocuklara baskı yaparak. Devrim de kendini toparlayıp, ciddileşmeye çalışarak " Ne çocuğu? Asıl çocuk bu " dedi bana dönüp, tekrar burnumu sıkınca. Ben de elimi kafasına atıp, saçlarını karıştırdım. Kenardan bakan bizi çocuk ve ya 'akıllarını kaçırmışlar' gibi göre bilirdi. Sonunda Gizemin bize ' Hiç büyümeyeceksiniz ' bakışıyla toparlanıp Amira'ları beklemeye başladık. Söyledikleri gibi saat tam 11'de aşağı inmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oasis
RomanceBazı Aşk'lar Okyanus gibidir. Görmesen de, sonunun bir yerde bittiğini bilirsin... Oysa ki, Enis'in Okyanus gözlerinde gördüğüm, Sevgimin, Sevgimizin Sonsuzadek Bitmeyeceğiydi! Aşk sürprizlerle doludur. Kimin olacağı, ne zaman, nerede, nasıl olacağı...