" Kızım, uyanıcakmısın, saat 11'e geliyor " Annemim sesleriyle göz kapaklarımı bir birinden ayırmağa çalıştım. Araladığım kadarına ışık temas edince yüzümü buruşturdum. Uykum vardı hala. Mecbur gözlerimi tam açıp, yerimde doğruldum
" Günaydın. İniyorum şimdi " deyince annem de odamdan çıktı. Kısa bir duştan sonra, kurulanıp iç çamaşırlarımı giydim. Giysi odama gidip kararsızlıkla etrafıma baktım. Yemeğe işten sonra gidecektim. Eve gelip üzerimi değiştirmeye yetişemeyeceğimden, sade şık giyinmeliydim. Siyah diz altı, dizden aşağısında beyaz su damlası formalı puantiyeleri olan kalem eteğimi, beyaz, kollarında siyah aynı formalı puantiyeleri olan gömleğimi giydim. Gömleğim eteğimden biraz taşıyordu. Altın mor taşlı küpelerimi, Enisin hediye ettiyi bilekliği ve mor pudra tonlarında olan ince topuklumu giydim. Saçlarımın uçlarını maşalayıp iki kenardan bir tutam alıp küçük taçla birleştirdim. Gölgeli göz makyajı, rimel, allık ve vişne rujumla tamamdım. Mor üzerinde pudra detayları olan klaçıma cebimi, göz kalemimi, allık ve rujumu atıp, vişne tonunda trençkotumu alarak, salona indim. Annemin ' MaşAllah ' larından sonra, kahvaltı yapmadan evden çıktım. Yarın fuarın açılışıydı. Bu gün şirketteki durumları, projelerin son durumunu kontrol etmeliydim. Devrimin söylediğine göre, projelerin maketleri ve 3D görüntülü videoları hazırdı. Bu gün şirkette ancak Fuarla ilgili çalışacaktık. Arabamı şirketin önünde durdurup, anahtarı güvenliğe, Ozan'a verdim. Şirketimizin ilk açılış gününden, şimdiğe kadar çalışıyordu. Sadık biriydi. Bazen Devrim yurtdışında olunca, bana çok yardımcı oluyordu. Şoförlüğümü bile yapmışlığı vardır. Şirketten içeri girip asansöre bindim. En son kata basarak bekledim. Benim katıma kadar 3, 4 kişi binip inmişti. Odama geçmezden, evvel, Burcudan sade kahve istedim. Kendime gelmeğe ihtiyacım vardı. Trençkotumu çıkarıp dolaba asarken, kapı iki kere tıklatılıp, sonra açıldı
" Günaydın prenses, erkencisin. Nasılsın? "
" Günaydın. Yarın fuar, yetiştirmemiz lazım. Sen de erkencisin. Hani öğleden sonra gelecektin. Yorgunum biraz ama iyi, senden naber? " derken kapım tıklatıldı. Burcu kahvemi masama bırakırken
" Devrim bey, sizin için de getirmemi istermisiniz " derken, Devrim de onayladı. Burcu çıktıktan sonra
" Aynı bahane bende de. İyiyim. Fuar için heyecanlıyım. Projelerimiz mükemmel oldu. " masamın karşısındaki koltuğa oturarak. Ben de masama geçip oturunca, kapım yine tıklatıldı. Burcu Devrimin de kahvesini masama bıraktıktan sonra
" Burcu, mimarlara söyle 12:30 da toplantı var " dedi Devrim. Burcu ' Tamam, söylüyorum efendim ' diyerek odadan çıktı.
" Projeleri görmek için sabırsızlanıyorum " derken laptopumu açtım. Devrimin bakışları elimi buldu, elime baktığını hissedince ben de elime baktım. Enisin hediye ettiği bilekliğe bakıyordu. Benim de bilekliğe baktığımı görünce
" Zevkliymiş, güzel bileklik " dedi. Kırılmış gibiydi.
" Evet, Kolyemi de fuara takıcam " deyince gözleri parladı. Çocuk gibiydi. Sert kemikli suratı olmasına rağmen çocukça tavırları vardı. Surat asma, şirince gülümseme, kızınca kaşları çatma. Belki de başkalarına çocukça gelmiyordur. Ama,suratında değişen ifadeler bazen çok çocukça ola biliyor. Hatta belki de bana özeldir bu mimikleri. Benimle yakın arkadaşlığından bazen saçmalaya biliyor. Çocukça dudak bükmeler, inat etmeler, kaşları çatmak. Eminim ki o mimiklerini benden başka hiç kimseye yapmıyor. Benimle üniversiteden beri birlikte olduğundan, benimle rahatdı. Hele ilk 3 sene benim tarzımdan dolayı, benimle ' kankam ' diye dalga geçiyordu. Son senede tarzımı değişince, Devrimle Gizem de bana ' Prenses ' demeye başladılar. Kahvelerimizi içerken Fuardan konuştuk. Saat 15:00 da açılıştı. Devrimle ben ve diğer çalışanlar şirketten birlikte çıkacaktık.
" Toplantı odasına geçelim, saat 12'i 25 geçiyor " Devrim ayaklanmış, benim de kalkmamı bekliyordu
" Toplantıdan sonra birlikte yemek yiyelim, hiç bir şey yemedim bu gün " derken
" Tabii prenses " diyerek kapımı bana açtı. Ben çıktıktan sonra o da odamdan çıkmış, yanıma geldi. Asansöre binip, bi kat aşağısını tuşladı. Toplantı odasına doğru ilerlerken Burcu da dosyalarımı masama götürüyordu. Teşekkür ettikten sonra odadan çıktı. Projelerin maketleri, 3D görüntülü videoları, proje sunumları eksiksiz ve muhteşemdi. Kazanacağımıza emindim. Her kesi tebrik ettikten sonra, yarın şirketten birlikte Fuara gideceğimizi bildirdi Devrim. Toplantı bittikten sonra Devrim beni şirketin yanındaki küçük tatlı restauranta götürdü. Hava yağmurluydu. Şirketten restauranta doğru ilerlerken, Devrim benimle kendisi için siyah şemsiyesini tutuyordu. Restauranta varınca masamızın yanındaki askılığa trençkotumu ve kendisinin kabanını astı. Şemsiyesini de kapatıp sandalyesine asmıştı. Garson menüleri verip yanımızdan ayrılırken, çok geçmeden kararımızı vermiştik.Garson geri gelince, ikimiz de domates çorbası ve meksika ekmeği üzerinde acılı, kremalı tavuk / tortilla ve portakal suyu sipariş ettik.
" Bence Enis bizim projeyi alacak " Devrim masanın üstünde elini koymuş, kirli sakalını kaşıyarak dedi. Devrim her zaman için güçlü gözlemcidir. Her defa söylediği çıkıyordu. Bu sefer ama sanki bu projeyi kazanmak istemiyordu. Dubai projesini.
" Belki " dedim. Ola bilir, belki sırf bizimle arkadaşlık kurduğundan, belki de... Hayır bu olasılığı düşünmek istemiyorum
" Barselonayı seviyorsun sen, Barselona projesini kazanırsak birlikte gideriz, kafamız da dağılır, dinlenmiş oluruz. Ha ? " derken, bu dediyini arzuluyordu adeta. Siparişlerimiz gelirken Devrime baktım, hala cevap bekliyordu. Garson gidince
" Tabii ki çok isterim. Yarın bilicez " dedikten sonra, o da gergince onaylayıp çorbasını içmeğe başladı. Enisin projeyi alacağına en az benim kadar emindi. Benim belli ki kaçışım olmayacaktı. Projeyi alırsak, Gizem beni bırakmayacaktı. Ocaktaki defileye de çıkacaktım yani. Dışarıdaki soğuğa rağmen, restaurant sıcaktı. İkimiz de sessiz yemeklerimizi yerken, fuardan sonra yaşayacaklarımızı düşünüyorduk. İkimiz de projelerimizin kazanmasını istiyorduk, ama durumlar bu sefer Devrimle benimçin de farklıydı. O beni Enis'ten uzak tutmak istedikçe, hayat sanki beni daha çok yakınlaştırıyordu Enise. Bunu ben de hissediyordum. Akşam Enisle yemek yiyeceğimi bilse deli olurdu herhalde.
" Özür dilerim, fuarı düşünerek dalıp gitmişim prenses " gözlerinin grisiyle mavisi en koyu tonunu almıştı.
" Özür dilerim. Ben de fuarı düşünüyordum " dedim. Yemeklerimizi bitirdikten sonra yemeğin parasını Devrim ödedi. Ben de zorla ikna ederek, tatlı sipariş ettim. Fıstıklı tel kadayıf tatlımızı, limonlu çayla içtik, saat 3'e geliyordu. Yağmur durmuştu. Devrim trençkotumu askılıktan alıp giyinmeme yardım etti. Ben de kabanını giyinmesine yardım ederken, yine yüzünde gülümsemeler açmıştı. Birlikte şirkete doğru gittik. Şantiye de kısa zamanda tamamlanacaktı. Şirkette işler yolunda gidiyordu. Devrimin annesi arayınca gitmeli olduğunu söyleyip şirketten ayrıldı. Ben de odama çıkıp laptopumu açtım. Boşluk olduğundan ' Vampire Daires ' te kaldığım bölümü açıp baktım. Bölüm bitince anneme yemeği söylemediğimi hatırlayıp, annemi aradım.
" Annem, napıyorsun? "
" Evdeyim canım, işim erken bitti. Sen napıyorsun? "
" Şirketteğim, sana söylemeği unutmuşum. Akşam geç gelicem, Amira yemeğe davet etti " Tamam Enis davet etmişti, ama, annemin gözü Enisi tutmadığından, Enis davet etti diyemem. Hem zaten yemekte Amira da olacak. Olacaktı di mi ?! İnanamıyorum, Amira olacak dememişti. Ama ilk davet ettiği zamanda öyle davet etmişti. Beni neden yemeğe davet ettiyini sorunca da ' Amira da olacak. Merak etme ' demişti. O yüzden yine aynı soruyu sorup, geçen defakı duruma düçmeyecektim. Umarım yine öyle olur da, Amira da olur yemekte
" Hmm, Tamam çok geç kalma " memnun olmadığını anlamıştım.
" Seni seviyorum anne, Güle güle " dedim
" Ben de seni seviyorum " annem de dedikten sonra telefonu kapadım. Saat 5'e geliyordu. Restaurant şirkete biraz uzaktaydı. O yüzden şimdiden çıkacaktım. Odamın yanındakı lavaboya girip saçımı açıp, elimle havalandırarark yana doğru attım. Rujumu ve allığımı tazeleyip, göz kalemimi de çektikten sonra lavabodan çıktım. Trençkotumu da giyip klaçımı, cebimi alarak odadan çıktım. Şirketten çıkarken arabamı şirketin önüne patk etmiş Ozan'dan anahtarlarımı alıp teşekkür ettim. Trafiksiz yollardan gitmek için adresi navigasyona bağladım. Yine de trafikte kalınca Enise ' 5/10 dakika gecike bilirim, trafikteğim. Özür dilerim ' mesajı yazarak yolladım. Çok geçmeden ' Sorun diil, bekliyorum ' yazarak, mesajımı yanıtladı. Restauranta varırken bakışlarım, bilekliğime takıldı. Çıkarıp çıkarmamak arasında kalırken, çıkarmadım. Benim için arabamın kapısını restaurantta çalışan personel açınca anahtarlarımı ona vererek, diğer personelin beni restaurantın içerisine yöneltmesine izin verdim. Trençkotumu üzerimden çıkarıp alırken, rezervasyonumun kimin adına olduğunu sordu
" Enis Albokhair " kısa bir araştırmadan sonra bana bakarak
" Buradan lütfen " dedi. Restaurant 2 katlıydı. Birinci katı daha karışık ve daha kalabalıkken, 2 ci kat daha sakindi. Bej renginin hakim olduğu salonda pudra tonlarında masalar, sandalyeler, koltuklar ve siyah büyük kristalli avizeler vardı. Masalarda fuşya güller arasında siyah mumlar, siyah tabaklar, kadehler vardı. Çok şık restauranttı. Personel beni masaya yöneltince Enis İstanbul'un manzarasına kapılmış, camdan dışarıyı izliyordu. Bir bacağını da sabırsızca sallıyordu. Tam saatine bakınca ben de masaya varmıştım. Beni görünce şaşkınlıkla ayağa kalkmış, beni Selamlamıştı.
" Özür dilerim, Manzaraya dalıp gitmişim " derken çok tatlı gözüküyordu. Siyah takım elbise giyinmişti, üzerindeki her şey siyahtı. Tek renk okyanus gözleriydi.
" Önemli diil " 2 kişilik masaya bakıp " Amira yok mu " dedim
" Amira yorgun " dedi. Üzülmüştü sanki. Amira olsaydı benimçin daha iyiydi. Böyle iki kişilik, ' romantik ' , mumlu masada oturmak beni rahatsız ediyordu.
" Sen nasılsın? " dedi okyanus mavisi gözlerini, gözlerime dikerek, Böyle bakmağa devam ederse kötü diyecektim
" Doğrusu ben de yorgun, Sen ? " dedim
" Ben çok iyi " dedi. Gözlerinin ışıltısından belli oluyordu zaten. Garson gelip menüleri verirken
" İki portakallı biftek ve iki portakal suyu lütfen " . İkimiz içinde siparişi kendisi vermişti
" Umarım kızmamışsındır. Eminim ki sen de beyeneceksin. Gözlemlemelerime göre damak zevkimiz aynı " dedi göz kırparak. Bu bana 2 ci göz kırpmasıydı. Haklıydı, portakallı bifteği seviyordum. Ama Gözlemlemelerime göre ne demek. Her buluşmamızda beni mi gözlemlemişti?! Bana baktığını hiss ediyordum, ama yakalayamıyordum, daha çok göz ucu süzüyordu. Ama doğum günümde resmen dikizliyordu. Devrimden kıskanmıştı
" Doğru, beyeniyorum " dedim. Gülümseyerek bana bakınca " Yarın fuara Gelicek mi Amira " diye sordum
" Teklif edeceğim, kabul ederse gelecek. "
" Fuarda tanıdıklarınız var mı " diye sordum bu seferde
" Tanrım, tam bir iş kadınısın. Benim kız profilim gibi. İşten konuşmağa başlayınca, sizli bizli konuşmağa başlıyorsun. Lütfen işten konuşmayalım bu günlük. Bir birimizi tanıyalım " dedi.
" Hmmm. Tamam. Ne bilmek istiyorsun ? " derken, Enisin sipariş ettiği yemekler gelmişti
" Kardeşin falan var mı, neleri seversin falan " dedi samimice gülümseyerek. Aile konuları benimçin hassas konular diildi. Babamın olmaması yani. Benimçin çok hassas, üzücü bir konu diildi. Belki babamı tanısaydım, onunla vakit geçirtseydim, o zaman belki benim için zor olurdu. Ama böyle sadece boşluk vardı
" Tek çocuğum. Babam ben doğmadan dünyasını değişti. Annemle benim yalnız " deyince
" Özür dilerim, üzüldüm " dedi. Geldiğimden beri Arapça konuşuyorduk, Enisin garsonla ingilizce konuşması dışında. Gerçekten üzgün olduğunu gördüm. Onu rahatlatmak için
" Önemli diil " diyerek samimice gülümsedim. " Resim yapmağı, film izlemeyi, kitap okumağı, müzik dinlemeyi severim " diye devam ettirdim konuşmamı
" Güzelmiş " dedi o da bana karşı gülümsyerek
" Sen neleri seversin " derken, iç sesim onun yerine cevap verdi ' Spor arabaları, günlük ilişkileri, çapkınlığı ' iç sesime içimden göz devirirken
" Kitap okumağı, film izlemeyi, piano çalmağı " işte bunları beklemiyordum. Piano çalmasını hiç
" Ben de pianoyu çok severim, ama öğrenmeye vakit bulamadım " dedim. Yemeklerimizi artık bitiriyorduk. Yemek hiç beklemediğim şekilde güzel geçiyordu. Demek ki her kese bir şans tanımak lazım, yargılamadan önce. Benimle konuşunca bakışları hep elime kayıyordu. Bilekliği takmama sevinmişti. Gülümsemesinden belliydi. Meyve suyumdan bir yudum alırken
" Çok yakışmış " dedi sonunda gözleriyle bilekliği işaret ederek
" Ben de çok sevdim, Teşekkürler " derken garson masamızı topladı. Ben artık kalkacağımızı sanarken, diğer garson elinde dondurmayla geldi. Ben gözlerim ışıl ışıl dondurmaya bakarken
" Bu kadar sevdiyini bilseydim dondurmacıya davet ederdim seni " dedi benimle dalga geçerek. Evet artık bir birimizle dalga geçicek derecede samimileşmiştik.
" Evet, dondurmayı seviyorum, 4 mevsim yerim " dedim. O da gülümseyerek bana bakıyordu. Garsonun getirdiği renk renk top dondurmadan ilk fıstıklı olanından yedim. Enis'te tüm renklerden kaşığına alıp öyle yedi. Yemek hiç beklemediğim şekilde güzel geçmişti. Çok iyi, eylenceli biriydi. Beni hiç bir konuda rahatsız etmedi. Dondurmalarımızı bitirdikten sonra, Restauranttan çıktık. Restaurantın çalışanı benim arabamı getirirken, arkasında da bir porşe vardı.
" Seni bırakmak isterdim, ama, arabayla gelmişsin " dedi benim için açılan arabamın kapısına yaklaşarak. Ben de arabama doğru ilerledim. Ben açılan kapının önünde, o ise arkasındaydı. Sonra kendi arabasını göstererek " Burada ay sonuna kadar olacağımız için araba kiraladık "
" Ne güzel, sevindim. Yarın Fuarda görüşmek üzere " deyince elini uzattı, ben de elimi uzatınca
" Görüşmek üzere " deyip hafif elimi sıktı. Ben arabama bindikten sonra kapımı kapatıp, kendi arabasına doğru ilerledi. Ben arabamı çalıştırıp restauranttan çıkarken o da arkamca geliyordu. Sonunda o oteline doğru yolunu değişirken, ben de evime doğru gittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oasis
RomanceBazı Aşk'lar Okyanus gibidir. Görmesen de, sonunun bir yerde bittiğini bilirsin... Oysa ki, Enis'in Okyanus gözlerinde gördüğüm, Sevgimin, Sevgimizin Sonsuzadek Bitmeyeceğiydi! Aşk sürprizlerle doludur. Kimin olacağı, ne zaman, nerede, nasıl olacağı...
