song; neil young - old man
Felix
Beni gerçekten de sevmiş miydi? veya ben, ben onu gerçekten de sevmiş miydim? Ona değer vermiş miydim? Daha tanışalı neredeyse 3 ay olmuş bir kişiye nasıl bu kadar çabuk bağlanabilmiştim? Gerçekten de bağlanmış mıydım peki?
Kafamda o kadar çok soru vardı ki hangisine cevap bulsam bilemiyordum. Hepsi, tüm sorularım cevapsızdı. Peki ya sevgim karşılıklı mıydı? Daha onu sevdiğimden bile emin olamaz iken nasıl olurda sevgime karşılık beklerdim?!
Saçma sapan şeyler düşünmek yerine yemek masasından kalktım ve salona doğru ilerledim. Kendimi bulduğum ilk koltuğa attım ve sırt üstü uzandım. Dakikalarca, saatlerce belki de günlerce baktığım tavana bir kez daha baktım, hala aynıydı. Oysa evimde o kadar çok şey değişmişti ki ama tavanım hiç değişmemişti.
Düşünmeye başladım. Bu sefer daha mantıklı düşünecektir. Sonuçta her şey yenilenecekti. Güzel bitmesini isterdim, değil mi? Belki de hepsine son vermeliydim. Evet düşüncem biraz çocukça ama belki de ölüm, derin uyku her şeyin çözümüydü.
Acaba bir kaç gün veya bir kaç ay sonra onu hala hatırlayacak mıydım? Yoksa hepsi, tamamen, sonsuza kadar burada, bu tavanda mı kısılıp kalacaktı?
Gözlerimi tavandan çektim ve masada duran resme baktım. Ölümlerle dolu bir resimdi. Annem ve babam vardı, bir de benim çocukluğum ama hepsi öldü, ebediyen.
"Anne.. sence ölüm her şeyin çözümü mü?"
"..."
Koltukta doğruldum ve resmi elime aldım. Yaşlı gözler ile bir kez daha yüzüne baktım utana, sıkına. Cevap bekledim. Dakikalarca, saatlerce öylece durup cevap vermesini bekledim ama sonuç yine aynıydı. Boş bir kağıt göndermişti adeta bana. Yine yine ve yine. Ne bir cümle nede bir şekil vardı ama bende anlamamı bekliyor gibiydi. Zordu hepsi benim için. Hep anlamayı denedim.
"Baba.. sence yaşamalı mıyım? Cesaretli olmak her şeyi çözer mi?"
"..."
Bu seferde gözlerimi babama diktim. En ince detayına kadar bir kez daha baktım. Gözleri ışıldıyordu adeta. Peki ya şimdi, nerede o ışıltı? Hayat amacım olan o ışıltı şimdi nerede? Babamda susmuştu.
Elimdeki resmi masaya tekrar koydum. Ayağa kalktım ve odama doğru ilerledim. Yatağımın altında ki kutuyu çıkardım ve yere bağdaş kurup oturdum. Yavaşça kutunun kapağını açtım. Bir saat ve bir fular vardı. Mavi renkteki fuları elime aldım ve bir kez daha kokladım. Kokuyu iliklerime kadar hissetmek istiyordum.
Fuları tekrar yerine koydum. Bu sefer elime saati aldım. Saatin kaç olduğuna baktım ve burukça gülümsedim. Ölüm saatleriydi.. saati saatine dakikası dakikasına hatta saniye saniyesine kadar her şey aynıydı.
Son kez iki eşyaya da baktıktan sonra geri kutuya koydum. Kutuyu da yatağın altına tekrar yerleştirdim. Yavaşça ayağa kalktım ve salona doğru ilerledim. Aynı koltuğa tekrar uzandım ve tavana baktım. Gözlerimin benden habersizce kapanmasına izin vermiştim. Kim bilir belki de uyandığımda annem ile babamın yanında olurum veyahut Eun Hee ile Minho'nun yanında olurum. Acaba kimlerin yanında olmak daha korkutucu olur?
________________
Yaşıyorum 🙂👍🏻
ŞİMDİ OKUDUĞUN
imkansız ―Hyunlix [Düzenleniyor]
Random[Tamamlandı][Angst] "Tanrı beni bir hastalıkla cezalandırırken nasıl huzurlu bir şekilde aşk hayatı yaşayabilirdim ki."