24²⁴

703 60 36
                                    


song; artic monkeys - one for the road

Hyunjin

       Otobüsten inip hastaneye doğru yürümeye başladım. Saate baktığımda ise uzun bir sürenin geçtiğini fark etmem ile adımlarımı hızlandırdım ve koşmaya başladım. İçimdeki endişeyi ve stresi bastırmak adına ağzımda minik bir şarkı mırıldanıyordum. Koşarken düşünüyordum. İmkansız olan bir aşkı alevlendirmek ne işimize yaramıştı? Yada bu aşka imkansız demek ne işimize yaramıştı? Ne diye ona saçma sözler vermiştim? Tutamayacağım sözleri neden vermiştim? Birisi ile beraber yaralarını onarmak ve güzel anılar geçirmek adına ilişkiye girmez misin? Bizimki neden böyle olmuştu? O benim yaralarımı onarırken ben neden yapamamıştım?

       Aklıma dolan sorulardan kurtulmak adına daha hızlı koşmaya ve şarkıyı daha sesli bir şekilde mırıldanmaya başladım. İnsanlara hafiften çarpıp aralarından sıyırılıyor karşıdan karşıya geçerken kırmızı ışığın yanmasını bile umursamadan direk geçiyordum. İnsanlar benim arkamdan bin bir türlü şey söylerken ben öylece şarkı mırıldanıyor ve koşuyordum. Kısa ama benim için uzun olan koşunun ardından hastaneye varabilmiştim.

     Hastanenin içine girmeden önce derin bir nefes aldım ve soluklanmaya başladım. Ardından hızlı adımlar ile hastaneye girdim. Hastaneye girdiğim anda beni karşılayan kadına minik bir gülümseme bahşettim ve hastanın ismini söyledim aynı şekilde de oda numarasını sordum.

"Lee Felix, oda numarası kaç?"

       Kadın klavyesinin bazı tuşlarına bastıktan sonra sakin ve naif bir ses tonu ile "273. oda." dedi ve iyi günler diledi. Bende aynı şekilde iyi dünler diledim ve hızla asansörün oraya doğru ilerledim. Asansörün gelmesini beklerken sıkılmıştım ve fazla aceleciydim. Şarkıyı mırıldanırken ayaklarımla da hafifi bir ritim yakaladım ve olduğum yerde küçük adımlar ile hareket etmeye başladım. Asansörün gelme sesini duymam ile beraber ayak hareketlerimde durmuştu ve şarkıyı da mırıldanmayı bırakmıştım. Asansörün içindeki kişiler çıktıktan sonra hemen içeri girdim ve çıkacağım kata bastım.

       Bir kaç katta daha durmanın sonucunda ineceğim kata varabilmiştim. Asansörden çıktım ve odaların numaralarına bakmaya başladım. En sonunda 273. odayı bulmam ile vücudumu hafif bir sevinç kapladı ancak çok geçmeden tekrar yerini endişe, stres ve korku almıştı.

       Derin bir iç çektim ve kapıyı tıklattım. Gel sesi ile beraber kapıyı yavaşça açtım ve içerdeki kişilere baktım. Perişan haldelerdi..

       Minho duygusuz gözler ile Felix'i izliyor, Seungmin Eun Hee'yi, teselli etmek adına sırtını narince sıvazlıyor, Jisung ise kapının açılması ile bakışlarını bana yöneltmişti. Adımlarımı Jisung'un yanına doğru ilerlettim ve yanına varınca durdum. Kulağıma yaklaşarak sessiz bir şekilde "Bazı tahliller yapıldı ve şu an sonuçları bekleniyor." dedi ve geri çekildi. Sonuçlarının iyi çıkmasını umut ederken yakalarımda hissettiğim el ile bakışlarımı Jisung'dan çekip Yakalarımı tutan Minho'ya yönelttim.

       "Sana başından beri güvenmemiştim!" diye haykırdı. Sesi, sessiz odada yankılanmış ve ölüm sessizliğini böylelikle bozmuştu. "Bana, ona ve hepimize yalan söyledin seni adi herif!" Yakalarımda olan elini geriye doğru itmesi ile bende geriye doğru sürüklendim. Sırtımın soğuk duvara değmesi ile titremiştim ama bunu aldırış etmeden sadece Minho'yu izliyordum.

       "Abi bırak Hyunjin'i." Eun çok uğraşmadan sadece Minho'ya seslenmişti. Ne Jisung ne de Seungmin kalkıp da Minho'yu yaklarımdan çekip almamıştı. Haklılardı, bunu hak etmiştim. Sessiz kalmak ve sadece Minho'nun ne yapacaklarını izlemek daha doğru bir karardır.

       Yakalarımı sert bir şekilde bırakması ile beraber bir adım geriye çekildi ve derin bir nefes aldı. Bende bir andım ileri geldim ve soğuk duvardan uzaklaştım. Daha fazlasını bekliyordum şahsen. Daha çok bağırma, küfürler falan.

       "Ben çok üz-" yüzüme aniden gelen yumruk ile sendelemiştim ve dengemi korumak adında Jisung'un omzuna tutundum. "Elbette üzgün olacaksın!" Çenemi sinirli bir şekilde tuttu ve kendi yüzünün hizasına getirip gözlerimin içine baktı. Çenemde olan elini gittikçe daha da sıkıyordu. "O senin için uğraşırken sen en sikime yarıyordun!" gözlerimi Minho hariç her yerde gezdirmeye başlamıştım. Ne diyeceğimi veyahut ne yapacağımı bilmiyordum. Sadece öylece durdum ve bana yapacaklarını bekledim.

        Eun bir anda sinirle kalktı ve Minho'nun kolundan tutup onu geriye doğru çekti. Minho üstümden çekilir çekilmez elimi çeneme götürdüm ve ovmaya başladım. "Yetti artık." dedi Eun sakin bir şekilde. Ancak siniri her halükarda belli oluyordu. "Çocuk gibi davranmayı kesin. Eğer kavga edeceksiniz çekip gidebilirsiniz. İnanın umurumda bile olmaz." dedi ve tuttu kolu sinirle bıraktı. "Bir de burada çenenizi dinleyecek değilim." tekrar Seungmin'in yanına oturdu ve bize dik dik bakmaya devam etti.

       Eun'un ani çıkışı ile Minho sessizleşmişti. "Ben bir kahve alayım." dedi fısıltı ile ve odadan çıkmak için arkasını döndü. Dikkatli bir şekil de onu izlerken bir anda üstüme atlamayı denedi "Çık!" ancak duyduğu kelime ile tekrar geri çekildi ve odadan çıktı.

       Minho'nun odadan çıkması ile Jisung'da çıkmıştı. Böyle bir zamanda sevgilisini yalnız bırakmamalıydı. Ne yapacağı gerçekten hiç belli olmazdı. Derin bir iç çektim ve Felix'in yanına gittim. Boşta olan elini sıkıca tuttum ve yanağıma doğru götürdüm. Yanağımı tamamen avcunun içine soktum ve sürtünmeye başladım. Minik ellerine dokunmak beni öylesine mutlu ediyordu ki. Ardından yüzümü çektim ve avcunun içine minik bir öpücük kondurdum. 

       "Hoş geldin." dedi Seungmin ortamdaki sessizliği bozmak adına. "Hoş bulduk." diye mırıldandım Felix'in avcunun içine minik minik öpücükler kondururken. Ardından tekrar odayı ölüm sessizliği kaplamıştı. 

       Gözleri kapalı olan Felix'e baktım. "Özür dilerim.." diye mırıldandım. Gözlerimden akan yaşlar ile avcunun içine ıslanmıştı. Bunu umursamadan öylece duymaya devam ettim.



imkansız ―Hyunlix [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin