43⁴³

530 47 5
                                    



song; batu akdeniz - eksik

       Duştan çıkalı pek bir vakit geçmemiş olmasına rağmen bedeninin her bir yerine sinen yağmurun zarif kokusu fazlasıyla hoşuna gitmişti. Uzun ve ince parmaklarını burnuna bastırdı ve derin bir nefes aldı, yağmurun kokusunu zihnine kazımak istermişçesine. Duşa girmeden önce hazırlayıp yatağının ucuna koyduğu kıyafetlerini aldı ve hızla giyindi. Soğuk olan geceye rağmen açık olan camdan içeri giren hava halen nemli olan vücudunun soğumasına sebep olmuştu. Yavaş adımlarla açık olan cama doğru ilerledi ve ferah havayı son kez ciğerlerinin en derinliklerine kadar çektikten sonra camı kapattı.

       Boşlukta süzülürmüşçesine bıraktı bedenini yatağa. Tenine değen yatağın yumuşaklığı ile yüzünde bir tebessüm oluşmuştu, huzurlu gelmişti istemsizce bu his ona. Başını hafif sola doğru çevirmesi ile kadrajına giren Ay'a baktı, gördüğü her bir noktaya anlam yüklüyordu şu an. Ay'ın ona gülümsediğini, yatağın onu kucakladığını, soğuk rüzgarın ise ona minik minik buseler kondurduğunu düşünüyordu. Ancak acımıştı bu sefer tüm geceyi sahte ve kırılgan ışığı ile aydınlatan Ay'a. Kendi yolu olmayan, kaybolmuş bir insan gibi anmıştı onu o an, kendisine benzetti ardından bu düşünce ile. Ne farkları vardı halbuki? Bakışlarını ayıramamıştı Ay'dan.


Tıpkı kendisine doğru sahte bir gülümseme ile bakan insanlara acıdığı gibi bakıyordu ona.

       Ay'ın etrafını amaçsızca kaplayan yıldızlara baktı ardından. Kırıldı onlar adına, etrafına bir amaç uğruna değil de güzellik olsun diye toplayan Ay'a karşı.

Aynı kendisini sadece güzel görünmek için yanına alan kişilere kırıldığı gibi.

       Salak saçma yüklediği anlamlar ve kafasını olup olmadık şeylerin dolanmasıyla derin bir nefes verdi bunaltıcı havaya doğru. Sıkılmıştı bu durumdan, düşüncelerinin her şeye bir anlam katmasından ya da en ufak şeyi fazlasıyla düşünmekten yorulmuştu bedeni. Susmak bilmeyen zihninde yankılanan seslerden bıkmıştı, ona destek olmak bir yana sadece muhalefet olan seslerden.

       Bakışlarını güç bela Ay'dan çekmesi ile birlikte bu sefer hedef tırtıklı, pek çok kusura sahip tavan olmuştu. Hayallerini çizdi kırık beyaz rengindeki tavanın pürüzlü yüzeyine. Zihninde oynatıyordu tek tek o çizimleri, bir film misali. Odada saatler süren sessizliği ancak çalan telefonu bozabilmişti. Gecenin bu saatinde kimin aradığını sorgulayarak mırıldanmıştı kimsenin bulunmadığı bu ıssız evde.

       "Ne var?" diye açmıştı telefonu, normaldeki konuşmasının tam aksine kaba bir şekilde. Kimin aradığına hiç bakmadan açmıştı telefonu, bundan pişman olacağını hiç düşünmemişti oysa. Kulağına dolan tanıdık sesin melodisi ile dona kalmıştı. Duymaya kıyamadığı o ses ile ismini bir arada duyması şu an beklediği en son şeydi. Sesin kime ait olduğuna adı kadar emindi ancak dili varmıyordu söylemeye, kalbi ise ilk andan beri yerinden çıkacakmışçasına atıyordu zaten. "Yong-bok, sen misin?" güç bela toparladığı sesi ile sormuştu sorusunu. Aldığı cevap ise hıçkırık sesleri ve ufak küfürlerdi. Aklını yitirmek üzereydi adeta, hiç bir şey mantıklı gelmiyordu o an ona; sanki hepsi bir şakaymış gibi hissediyordu, kahkaha seslerini bekliyordu halen karşı taraftan. Ancak bu sefer de kulağına dolan ses telefonun kapandığını belirten bir tınıydı.

       "Ne?" diyebilmişti sadece saniyeler içerisinde yaşananlar karşısında. Zihninin bir tarafı bunların birer şaka olduğunu ve onunla alay ettiklerini bağırırken diğer bir tarafı bu kişinin Yong-bok olduğuna yemin dahi edebileceğini söylüyordu. Ancak o an ilk defa, kalbi ile beyni aynı şeyi haykırıyordu. 

Felix olması için Tanrı'ya delicesine yalvarabilirim.

       Aniden yatağının üzerinde titreyen telefonu ile bakışlarını çarşaftan çekip telefonuna kitledi. Korkarak eline aldı ve bildirime baktı. Kendisinde kayıtlı olmayan bir numaraya aitti bu mesaj, ancak yazılan şey ise kim olduğunu rahatlıkla anlamasını sağlamıştı. Nefesini düzenleyemiyordu artık, dayanamıyordu saniyeler içerisinde yaşanan bunca şeye. Kafayı sıyıracaktı, gerçek miydi her şey? Yoksa birer rüya mıydı bunlar? Zihninde dolanan düşünceleri yok etmek istermişçesine başının hafif salladı ve bildirimin üzerine tıkladı.

Bilinmeyen numara
Özür dilerim, sadece kendimi tutamadım ve aramadan edemedim seni.

       Çok düşünmeden hızla bir cevap yazdı.

Hyunjin

Sorun değil, iyi misin?

Bilinmeyen numara

Gayet iyiyim, teşekkürler sorduğun için.

Ancak konuşmamız gerek, sen de bunun farkındasındır muhtemelen.

Hyunjin

Evet haklısın.

Bilinmeyen numara

Yarın müsaitsen buluşalım.

Yüz yüze konuşmanın daha sağlıklı olacağına inanıyorum.

Hyunjin

Müsaitim tabii ki.

Bilinmeyen numara

O halde yarın konuşuruz zamanı, yeri vesaire.

İyi geceler bu arada. 

Hyunjin

Tamamdır haberleşiriz yine.

İyi geceler Lix.

       Aralarında geçen soğuk ve resmi konuşma tatmin edememişti onu, hatta kötü bir haber alacağının düşüncesi ile korku bedenini kaplamıştı adeta. İyi miydi araları? Kötü müydü yoksa? Ne yapacaktı yanına gidince? Nasıl davranacaktı? Ne konuşacaklardı?

       Tekrardan kendini yatağa attı ve derin bir nefes aldı, düşüncelerini toparlamak istermişçesine. Telefonunu yastığının baş ucuna koydu ve soğuk yatakta kıvrıldı istemsizce. Titreyen bedenini dindirmek adına elinden gelen her şeyi yaparken telefonun ekranı tekrardan aydınlandı ve o titreme yeniden hissettirmişti kendini. Telefonun kilidini açmadan ekrandan gelen bildirime baktı hızla, korku ile birlikte.

Bilinmeyen numara
Tatlı rüyalar sevgilim

İşte o an, varlığına bile olan inancının zayıfladığı Tanrı ilk defa yüzünü güldürmüştü.


imkansız ―Hyunlix [Düzenleniyor]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin