Hepinize tekrardan merhaba,Aslında bu bölümü, 10k oluşumuza özel olarak o tarihte yayınlamak istesem de baştan savma bir bölüm olsun istemediğim için biraz daha gecikti. Biraz geç olsa da 10k için hepinize çok teşekkürler, sizi seviyorum ❤️❤️❤️🎉
Kitap hakkında aralarda yaptığınız tahminler ve attığınız yorumlar beni gerçekten çok mutlu ediyor. Hepsine tek tek cevap vermiyorum ama hepsini zevkle okuyorum. Kitap hakkındaki düşüncelerinizi özelden mesaj atarak da belirtebilirsiniz. Mesajlara cevap veriyorum. İyi ki varsınız.
Bu arada okuduğunuz bölümlere vote atmayı da ihmal etmeyin. İyi okumalar
❄️
Çevremde dönen karmaşa, duyduğum uğultular, sürekli odama girip çıkan ve her fırsatta istediğim bir şey olup olmadığını soran insanlar vardı. Sadece, bilincimin yerinde olduğundan ve tüm bunların hayal ürünüm olup olmadığından emin değildim.
Boğazımdaki acı tatla suratımı buruşturup hafifçe yataktan doğruldum. Komidinin üzerinde duran su bardağına uzanmak istiyordum ama kollarım ve vücudumun diğer tüm parçaları uyuşmuş gibiydi. Tek yaptığım öylece yatıp boş bir şekilde duvarları seyretmekti. Bunu kaç gündür yaptığımdan emin değildim.
Geniş camların perdeleri bu saraya geldiğimden beri ilk defa benim isteğimle kapanmıştı. İçeriye güneş ışığı girmiyordu, saatleri kontrol etmiyordum. Hangi günde olduğumuzdan, ne zaman geceyi ya da gündüzü yaşadığımızdan bile bi haber şekilde günlerim akıyordu.
Sırtımı zorlukla yatağın kenarına yaslayıp derin bir nefes aldım. Ellerimi saçlarıma götürdüğümde çoktan birbirlerine girip karman çorman hale gelmişlerdi. Üstümdeki şortun ve öylesine geçirdiğim tişörtün günlerdir buruş buruş olmasından bahsetmiyordum bile.
Tam anlamıyla, felaket haldeydim. Hayatımı sürdürdüğüme dair tek aktivitem nefes alıp vermek sayılabilirdi. Yemediğim her öğün masamın üstünde birikmeye devam ediyordu.
Uyumuyordum, gözlerimi kapattığım her an Jennie'nin kanlar içinde yerde yatan bedeni gözlerimin önüne geliyor, beni öldürmeye çalışan bir kabus gibi üzerime çöküyordu. Aklıma geldiği her an midem ağzıma geliyordu. Hiçbir şey yememiş olmama rağmen, defalarca kusmuştum.
Hissetmiyordum. Hiçbir şey hissedemiyordum. Gözlerimin önünden gitmeyen o resim, her geçen gün biraz daha boğazımı sıkıyor gibiydi.
Çığlık atmıştım. Adrian koşarak aşağı inmişti ve olanları görmüştü. Daha sonrasında yaşanan anlar bulanıktı. Hafızam bana oyun oynuyor gibiydi. Uçağa binip şehre dönmüştük. Sadece deliler gibi titrediğimi ve konuşamadığımı hatırlıyordum. Şehre girer girmez sakinleştirici iğne yapılmıştı. Gözümü açtığımda odamdaydım. Yanımda Zed oturuyordu. Hatırladıktan sonra tekrar sinir krizi geçirmemle birlikte, yeni bir sakinleştirici iğne yapılmıştı. Bunu kaç kez tekrarlamıştım bilmiyorum ama artık sinir krizi geçirecek halim bile kalmayana kadar kanıma işleyen sakinleştiricilerle zaman geçirmiştim.
Bildiğim tek şey, Adrian krallarla bir toplantı yapıp olanları anlatmıştı. Hatta aynı sembolü daha önce gördüğümüze de değinince, Layla'nın kaçırılma olayından da bahsetmek zorunda kalmıştı. Elbette kimse beni anlatmamakla suçlamamıştı ama Zed odama her girdiğinde gözlerindeki hayal kırıklığını görüyordum.
Muhtemelen herkes Adrian'a yükleniyordu. Harvey'in dışarıda esip gürlediğine yemin edebilirdim. Adrian'a böyle sorumsuzca davrandığımız için nutuk çekiyor, başımıza gelenleri kendimizi açık hedef haline getirmemize bağlıyor olmalıydı. Üstelik bunun doğru olmadığından emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVANIN SINIRI: İÇİMDEKİ GÜÇ (YENİ)
Teen FictionKanayan avuçlarıma baktım. Onun için kendi ruhumdan vazgeçeceksem, kolay bir şeçimdi. Zaten onu ilk gördüğüm andan beri ruhumun her bir parçası ona aitti. Ve onun olmayacağı bir hayatta neler eksik kalırdı, neler yarım yaşanırdı bilmiyordum ama e...