Önümde duran eski yıpranmış kağıda derin bir nefes alıp son kez baktım.Eudora'yla kavgamın üstünden üç gün geçmişti.
Üç gündür onu ortak kılıç ve ok eğitiminde görüyordum. Bana öylesine bir nefretle bakıyordu ki bazen ondan özür dilemek istiyordum. Çünkü bu nefreti kazanmak için ona bir sebep vermiştim.
Üç gündür sürekli olarak o geceye dönüp duruyordum. O gecedeki her detayı yüzlerce kez aklımdan tekrar ve tekrar geçiriyordum.
Adrianla konuşmam fazla güzeldi. Adrianla konuşmak fazla güzeldi. Bu konu da aklımı kurcalasa da en çok kurcalayan konu beni öpmeye çalışmasıydı.
Aslında Eudora'nın söylediği gibi, sadece öylesine yapıyordu. Ama bir yanım buna inanmak istemiyordu ve bahaneler üretiyordu.
Bu sırada Adrian dediği gibi şehirde değildi. Onun yerine element dersime Allie adında bir eğitmen giriyordu. İyi olduğunu söyleyebilirdim ama nedense, Adrian'ı tercih ederdim.
Eudora'yla ettiğim kavga sırasında olan şeylerse, bu konuda düşünmeyi bırakmıştım. Çünkü aklıma tek bir mantıklı seçenek bile gelmiyordu.
Ve Layla, sabahları beni uyandırmaya falan geliyordu. Birlikte kahvaltıya gidiyorduk ama eskisinden daha soğuktu. Sanki sadece mecburiyetten yapıyor gibiydi ve şehirdeki tek arkadaşımı kaybettiğime inanamıyordum.
Zed'le aram daha iyiydi. Sonuçta biz kardeştik, ne olursa olsun toparlanacaktık.
Louis'e ise, pek iyiye gitmiyordu. Onu sadece yemekhanede ve arada kütüphanede görüyordum. İlk birkaç sefer gülümseyip el sallamayı denedim ama tek tepkisi soğuk bir bakış oldu. Daha sonra denemeyi bıraktım. Belki de gerçekten herkesin zamana ihtiyacı vardı.
Ve Adrian'ın şehirden uzaklaşması herkese yeterli zamanı verecekti.
Masamın üstünde öylece katlı duran ve elime almaya bile çekindiğim mektubu zar zor elime aldım.
Bu Adrian'ın odasından aldığım mektuptu. Üç gündür onu okumak için vicdanımla savaşıyordum. Ve açmaya bile cesaret edememiştim.
Hayatımda hiçbir şeyi bu mektup kadar merak ettiğimi söyleyemezdim. Ama her hücrem bunun etik olmadığını, kesinlikle yapmamam gerektiğini söylüyordu. Mektup Adrian için çok özel olabilirdi.
Hatta içimdeki öfke anında kendini gösteren kötü taraf bile mektubu okumam konusunda tereddüt ediyordu.
Sonunda tekrar derin bir nefes alıp mektubu yavaşça açtım.
İçinde her ne yazıyorsa yazsın, okuduktan sonra bundan kimseye asla ama asla bahsetmeyecektim. Ve mektubu bir şekilde yerine bırakıp yazan her şeyi unutacaktım.
Kendimi iyice teselli edip mektubu tamamen açtım ve masamın üzerine koydum.
Mektup Adrian'ın el yazısıyla yazılmıştı. Bir sayfa uzunluğundaydı ve bazı kelimelerin hafif silikleşmesinden anladığım kadarıyla birkaç yıllık bir mektuptu.
İlk cümlesini okuduğumda kalbim hem heyecanlardan deli gibi çarpmaya başlamıştı hem de acıyla sancıyordu.
"Merhaba anne"
Adrian'ın annesi. Kraliçe Victoria. Adrian'ın doğumunda ölmüştü. Laylanın bahsettiğini hatırlıyordum.
Ve Adrian'ın ölmüş annesine bir mektup yazması fikri, yürek hoplatıcıydı.
"Bugün tam 17. Yaşıma girdim. Dışarıda devam eden anlamsız bir parti hazırlığı var ve ben buna dahil olmak istemiyorum. Senin ölüm gününü kutlamak istemiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVANIN SINIRI: İÇİMDEKİ GÜÇ (YENİ)
Ficção AdolescenteKanayan avuçlarıma baktım. Onun için kendi ruhumdan vazgeçeceksem, kolay bir şeçimdi. Zaten onu ilk gördüğüm andan beri ruhumun her bir parçası ona aitti. Ve onun olmayacağı bir hayatta neler eksik kalırdı, neler yarım yaşanırdı bilmiyordum ama e...