Derin bir nefes almaya çalıştım.Sonra tekrar, tekrar. Oksijen yeterli değildi. Tüm hava çekilmiş gibiydi. Ve ben nefes alamıyordum.
Ayaklarımın altında sabit şekilde durduğundan emin olduğum zeminin şimdi döndüğüne yemin edebilirdim.
Kafamın içinde saniyede yüzlerce defa yankılanan cümle beynimin duvarlarına çarpıyor ve asla durmuyordu.
Adrian karşımda öylece dururken, sanki tüm sesler çekilmiş gibiydi. Gözlerini gözlerimden çekmiyordu. Göz bile kırptığından emin değildim.
Birbirimize kilitlenmişken, konuşamıyordum. Birisi zorla ağzımı kapatıyor, konuşmama izin vermiyor gibi hissediyordum.
Adrian ağzını bir kaç kez bir şey söyleyecekmiş gibi aralasa da hemen geri kapatıyordu.
Yanaklarındaki gözyaşları hala ışığın altında parlıyor, gördüğüm her an kalbime bıçak saplanır gibi hissetmeme neden oluyordu.
Ellerim, bacaklarım hala titriyordu.
Algılayamıyordum, söylediği şeyi algılayamıyordum. Sarhoş olmasını suçlamak istiyordum ama içimde bir yerde biliyordum, sarhoş olması söylediği şeyin gerçekliğini değiştirmeyecekti.
Tanrım, ona inanmak istemiyordum. Bu kadar ani olmasını istemiyordum.
Adrian'dan korkuyordum, tıpkı onun benden korktuğu gibi.
Şoku atlatamıyordum. Vücudumun titremesine, dilimin tutulmasına, istemsizce ağlamama ya da nefes alamamama engel olamıyordum.
Gözlerim yavaşça Adrian'ın eline kaydığında yumruğumu sıktım. Neden kanadığını bilmek istiyordum. Ona dokunmak istiyordum ama buna izin vermiyordu. Aynı benim gibi öylece dikilmişti. Tepemizdeki ışığın aydınlattığı ıslanmış yanaklarıyla, kan kırmızısına dönmüş güzel gözleriyle, sıktığı çenesinde belirginleşen kemikleriyle hala tam bir şaheserdi.
Onun güzelliğiyle nasıl başa çıkılır bilmiyordum. Her hareketinin bana verdiği heyecanı nasıl yeneceğimi bilmiyordum. Beş aydır onu gördüğüm her an mideme tekme atılmış hissini nasıl yeneceğimi de öyle.
Ama daha kötüsü, bunların ne anlama geldiğini bilmiyordum.
Siktir, ondan bir cevap vermesini isterken cevap verme sırasının bana gelebileceğini hiç düşünmemiştim.
Ve şimdi o bana, istediğim cevaptan çok daha fazlasını vermişti. Ama ben ona benim bile emin olmadığım bir cevap vermek istemiyordum. Onu sahte olan, ya da gerçekliğinden emin olmadığım hiçbir duyguyla kandıramazdım.
Adrian'ın,bana yaptığı şeyin adı neydi? Neden böyle hissediyordum?
"S-sarhoşsun. sabah konuşalım." Dedim titreyen sesimle bir anda ağzımdan kaçan hıçkırığa mani olamayarak.
Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki, zar zor duyduğuna emindim.
Adrian başını yavaşça iki yana salladı. Suratında acı çeker gibi bir ifade vardı ve o bana bu şekilde bakarken aklımı kaybedecek gibi oluyordum.
Elimi, hala avucunda sıkı sıkıya kavradığı kanla kaplanmış kadife kutuyu tuttuğu eline uzattım.
Adrian sert bir refleksle tekrar elini çekti. Muhtemelen kutuya uzandığımı sanmıştı. Kutunun içinde ne olduğunu delicesine merak etsem de gözüm kanayan elinden başka bir şey görmüyordu. Gözüm Adrian'dan başka hiçbir şey görmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVANIN SINIRI: İÇİMDEKİ GÜÇ (YENİ)
Ficção AdolescenteKanayan avuçlarıma baktım. Onun için kendi ruhumdan vazgeçeceksem, kolay bir şeçimdi. Zaten onu ilk gördüğüm andan beri ruhumun her bir parçası ona aitti. Ve onun olmayacağı bir hayatta neler eksik kalırdı, neler yarım yaşanırdı bilmiyordum ama e...