Ben senin toprak eğitmeninim."Ne?"
Ağzımdan istemsizce çıkan sözcük karşısında Adrian tek kaşını havaya kaldırdı."Ne, ne?"
Diye sorduğunda salak gibi ona bakmaya devam ettim.Adrian oflayıp gözlerini devirdi. Elindeki poşeti gözüme sokmak istermişçesine havaya salladı ve aniden kucağıma doğru fırlattı. Reflekslerim fazla kuvvetli olmadığı için poşeti son anda yakaladım ve ne olduğunu sorarcasına ona baktım.
"Bir şeyler yesen iyi olur, bok gibi görünüyorsun."
Adrian ın söylediği şeyin şaka olmadığından emindim çünkü berbat göründüğümü biliyordum. Yine de bu kadar kibar (!) ifade edişi tuhaftı.
Elimdeki poşeti hafifçe açtığımda içinde bir kağıda sarılmış sandviç ve bir şişe portakal suyu olduğunu gördüm. Bu yaptığı büyük incelikti ama az önce bana eğitmenim olduğunu söylemişti. Eğitmenim olmasının imkanı yoktu. Sonuçta o da eğitim almaya devam ediyordu.
"Neden buradasın?"
Adrian ciddi ifadesini bozmadan cevap verdi.
"Anlama problemin mi var? Eğitmenin olduğumu söyledim."
Verdiği ukala cevaplar ve beni aşağılaması sinir katsayımı arttırıyordu.
"Bu imkansız. Sen de eğitim alıyorsun, eğitmenlik yapamazsın."
"Eğitim boyunca sadece kenarda dersin bitmesini bekliyorum çünkü elementimi kullanma konusunda eğitmenlerden daha iyiyim. Kısacası evet eğitmenlik yapabilirim."
Egoistliği karşısında verecek cevap bulamadım. Gerçi söylediği şeyin doğruluk payı vardı. Ama eğitmenimin o olması saçmalık gibi geliyordu.
"Bundan kralın haberi var mı?"
Adrian yapmacık bir kahkaha attı.
"Olmasa bile bu beni durdurur mu?"
Cevabın hayır olduğu aşikardı. Sonuç olarak kralın tek oğluydu ve dik başlı ukalanın tekiydi. Ne yani şimdi benim eğitmenim Adrian mıydı?
O an aklıma beni bayıltıp buraya getirdiği gece geldi. Zed beni buraya onun getirme sebebinin kralın emri olduğunu söylemişti. Zed'in beni korumak için doğruları söylemediğinden emindim.
"Beni buraya neden Zed değil,sen getirdin?"
Adrian ellerini tekrar ceplerine koyup düz bir şekilde bana baktı. Sorgulanmaktan hoşlanmıyor olmalıydı.
"Şunları yer misin artık? Soru sorup durmayı bırak."
Başımı iki yana sallayıp sorumu tekrarladım.
"Beni buraya neden sen getirdin?"
Adrian hafifçe gözlerini kıstı. Meydan okur gibi bakıyordu.
"Yemeğini ye."
İkimizde inatlaşıyorduk ama Adrian gözlerime o kadar soğuk bakıyordu ki dediğini yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Yinede ukalalığı beni sinirlendiriyordu.
"Soruma cevap ver."
Adrian derin bir nefes aldı.
"Yiyor musun yemiyor musun? Ölüp kalırsan seni burada bırakırım."
Ciddi olması olasıydı ve cidden bir şeyler yemezsem ölüp kalacaktım. Dediğini kabul edip yemeğimi yedikten sonra sorumun cevabını almaya uğraşabilirdim. Ama bu konuyu kapatırsam tekrar açmama izin verecek gibi görünmüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVANIN SINIRI: İÇİMDEKİ GÜÇ (YENİ)
Novela JuvenilKanayan avuçlarıma baktım. Onun için kendi ruhumdan vazgeçeceksem, kolay bir şeçimdi. Zaten onu ilk gördüğüm andan beri ruhumun her bir parçası ona aitti. Ve onun olmayacağı bir hayatta neler eksik kalırdı, neler yarım yaşanırdı bilmiyordum ama e...