Eğer bir şeyi gerçekten çok istediyseniz, mutlaka bir gün size gelecektir.Sadece her zaman doğru zamanda değil.
Beynim analiz etmekte oldukça güçlük çekse de bakışlarımı önce ağaçların arasından bize donuk bakışlar atan Adrian'a ve daha sonra da büyük bir yavaşlıkla yanımda oturan Jacques'e çevirdim.
Yavaş yavaş idrak etmeye başladığımda içimden geçen ilk şey kalkıp koşarak uzaklaşmak da olsa bacaklarım kesinlikle hareket etmeyi reddediyorlardı.
Bakışlarımı yavaşça bulunduğumuz ortamda gezdirdim. Yanan mumlar, romantik bir ortam, içkiler.
Jacques ve ben. Baş başa.
Ve bize bakan bir Adrian.
Derin bir nefes alıp Adrian'a döndüm.
Suratından saniyede milyonlarca duygu geçiyor gibiydi. Ama bir yandan da o derece donuktu ki heykel olmadığını kanıtlayan tek şey göz kırpışlarıydı.
Jacques yıllar gibi geçen saniyelerden sonra tuhaf bir gülme sesi çıkardığında ona döndüm.
"Vay vay, karşılamaya gelmemene şaşırdım." Dedi Jacques alaycı bir tavırla.
Bir anlığına gerçekten buharlaşıp atmsosfere karışmak istedim. Hatta bunu yapıp yapamayacağımı da düşündüm. Ama tüm varlığım ve benliğimle tam burada durmak zorundaydım.
Adrian Jacques'in inanılmaz ukala tavrına karşılık beklediğimi yapmadı. Suratındaki ciddiyeti bir an olsun bile bozmadı.
"Vedana gelirim yılan. Zaten fazla uzun kalmayacaksınız." Dedi kendinden emin bir şekilde.
Jacques samimiyetsiz bir gülüşle ona karşılık verdi.
"Üzgünüm Adrian, artık hep buradayız." Dedi meydan okuyan bir tavırla.
Kafamı bir ona bir ona çevirerek tepkilerini ölçüyor ve ortamın daha fazla gerilmemesi için dua ediyordum. Çünkü elimden hiçbir şey gelmiyordu.
Adrian'ın gözünden her şey o kadar yanlış görünüyordu ki.
Gerçi zaten yanlış ilerliyordu.
Adrian tamamen yanlış zamanda gelmemiş olsaydı Jacques ile yapmakta olduğum konuşma belki de çok daha ileri boyutlara geçecekti.
Birinin durdurmuş olmasına sevinsem de bu kişinin haftalardır görmediğim Adrian olması berbat bir durumdu.
Adrian Jacques'e cevap verme gereği bile duymadığını belli eden bir surat ifadesiyle ona baktıktan sonra bakışlarını bana çevirdi.
Ve Adrian için bile fazla buz gibi bir bakış attı. Öyle ki içime aniden gelen titreme dürtüsüne karşı koymaya çalıştım.
Adrian bir anda arkasını dönüp ormanın içine doğru yürümeye başladığında içgüdüsel bir hareketle ayağa kalktım.
Peşinden gitmek mantıklı değildi, ama gördüğü şeyi açıklamak istiyordum. Gerçi muhtemelen bir açıklama falan beklemiyordu. Onu ilgilendirmezdi.
Yine de hızlı adımlarla peşinden yürümeye başladığımda Jacques kolumdan tutsa da kolumu sertçe elinden kurtarıp hızımı kesmeden peşine koyuldum.
Adrian koşar adımlarla ormanın içine daldığında ben de kendimi hızla arkasından attım. O kadar hızlı ilerliyordu ki onu kaçırmamak için önüme gelen dalları itemiyordum bile.
Suratıma, kollarıma ve bacaklarıma batan ve ufak çizikler bırakan sivri dalları umursamadan onun temposuna ayak uydurarak sonunda ormandan çıktığımda durmayacağını anladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVANIN SINIRI: İÇİMDEKİ GÜÇ (YENİ)
Ficção AdolescenteKanayan avuçlarıma baktım. Onun için kendi ruhumdan vazgeçeceksem, kolay bir şeçimdi. Zaten onu ilk gördüğüm andan beri ruhumun her bir parçası ona aitti. Ve onun olmayacağı bir hayatta neler eksik kalırdı, neler yarım yaşanırdı bilmiyordum ama e...