Öyle heyecanlıyım ki, bu kısma ne yazacağımı bilemiyorum. Her defasında, "bundan sonrası olmaz" dediğimde, bundan sonrası hep olmuş oluyor. Yine büyük konuştuğum çukurların içine düştüm, sizi de oraya çekmek için sabırsızlıkla bekliyor olacağım.
Bundan sonrası hep olurmuş, bundan sonrası hep olacakmış.
İyi okumalar, oylarınız ve varsa düşünceleriniz alırım. :')
Burçin Sarıdoğan.*Lezâ: Cehennemin yedi kapısından biri olduğuna ve bu kapıdan ateşe tapanların gireceğine inanılan yer. Alevli ateş.
instagram:
lezacukuruofficial
burcinsaridogannBaşladığınız tarihi buraya bırakır mısınız?
🔥
LEZÂ ÇUKURUGİRİŞ
Gecenin Ankara ayazına bıraktığı soğuk nefesi, yağmur damlalarının içinde, kaderin avuç içi çizgilerimle birleştirip satırların içine kanayarak yazdığı yazgıyla beraber lêza çukurlarında atan nabzıma sızıyor, oradan da gecenin zehir kokusunu taşıyan saçlarımın kırıklarından dökülüyordu.
Yirmi üç yaşımın her anını, saçlarımın her bir telini, dudaklarımdan çıkan her nefesi bırakmış olduğum kaldırım taşında, kalbimin içinde ezerek öldürdüğüm bir serçe vardı. Ela gözlerim, serçenin en son soluklandığı kaldırım taşına değdi, kalbimde ezerek öldürdüğüm serçenin kanı kaldırımda iz bırakmıştı, o iz tıpkı babamın yıllar önce göğsümün tam ortasında bıraktığı bıçak izi gibiydi.
Bıçak izinin değil yarası, izi bile kanıyordu.
O yara göğsümün tam ortasında kabarmıştı, tıpkı şu anda korkudan bir köşeye sinen sessizliğim gibi. Üst dudağıma oranla, daha kalın olan alt dudağıma geçirdiğim dişlerimi serbest bıraktım ve kirpiklerime değip, siyah botlarımın tabanı altında kaybolan yağmur damlalarını akıtan göğe çevirdim bakışlarımı.
Gökyüzünde nefes alan binlerce yıldız arasından biriydim. Beni yaratan ve kalemi ruhuma teslim eden yaratıcı, yukarıda bir yerlerdeydi ve tam olarak otuz yedi dakika önce yaptığım hatanın bedelini bana en ağır şekilde ödetecekmiş gibi beni izliyordu.
O yıldızların herhangi birinde, Ankara adında bir şehirde yaşıyordum. Kalbimde öldürdüğüm serçenin günahı benim boynuma değil, yokuşlu ve dar sokaklarında gözyaşlarımı tüketen bu şehrin nefes damarına yazılmıştı.
Kan çanağı olan gözlerimin içine damlayan yağmur damlası, dakikalardır gözlerimin akında nefes almış ve en sonunda buz kesen yanağımdan, sıcaklığının izini bırakarak süzülmüştü. Bir elim yandan astığım siyah, büyük çantanın içinde; diğer elim ise siyah, dizlerimin üstünde biten kabanımın içindeydi. Evime giden karanlık ve oldukça dar olan sokağa girdiğimde, ela gözlerim bir anlığına ince bileğime takmış olduğum siyah, kayışlı saatimi buldu.
Sabaha karşı dört kırk sekizdi, yaptığım hatanın karşıma çıkmasına ne kadar süre kaldığını bilmiyordum ama arkamda hissettiğim sıcak bir nefes ile korkarak gözlerimi birbirine bastırdım, ardından büyük çantamın içinde duran elimi çekmeden, ani bir hareketle arkamı döndüm.
O an, o sıcak nefesin sadece evsiz bir sokak çocuğuna ait olduğunu fark ettim.
''Beş liran var mı?'' diye sordu, yüzü kirliydi tıpkı Ankara'nın nefesi gibi... Çantamda duran paralardan habersizdi, benim beş liraya değil, tam olarak otuz sekiz bin liraya ihtiyacım vardı ve bu para bilirsiniz ki birinden isteyebileceğim beş lira değildi.
''Yok,'' diye yalan söyledim. Sesim satırların içindeki alev çukuruna dağılmıştı. ''... ama söz veriyorum, bir sonraki karşılaşmamızda vereceğim.''
''Bir sonraki sefere o paraya ihtiyacım olacağını nereden biliyorsun?'' diye sordu, peşimi bırakmayacak olma ihtimali korkumun kabarmasına neden oluyordu.
''İnsanların paraya her zaman ihtiyacı vardır,'' diye yanıtladım, sesim hâlâ çok telaşlı ve aceleciydi. ''Sen ve ben gibiler bu dünyada oldukça, birilerine olan muhtaçlığımız zehir gibi kanımızda dolaşmaya devam edecek.''
Başka bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm, yürümeye devam ettim. Bir anda, gözlerimin kamaşmasına neden olacak beyaz ışık, sokağın sonunda belirdi; bacaklarım korkuyla titredi, göğsüme takılan nefes, içimde kördüğüm oldu. O ışığın etkisi azalmadı, gözlerimi kör edecek kadar keskindi. Işığın etkisinden kurtulabilmek için az önce geldiğim sokağa geri dönmek için hareketlendim ama alt sokağın sonunda beyaz bir ışık daha belirdi ve gecenin is kokusu sadece kalbime değil, ruhuma da sindi.
Labirentte çıkış yolu arayan gözlerim, çıkmaz sokağa giren yolu takip etmek zorunda kaldı. Etrafımı saran ışığın etkisi büyüdü, büyüdü ve beni yolun sonundaymışım gibi hissettirdi.
Ve ben yolun sonunda, karanlık bir gecede, Ankara'nın soğuk ayazında su kaçırmış olan botlarımla yapayalnızdım. Siyah, çelikten arabaların kapısı açıldı, beyaz ışığın içinden bana doğru gelen yüzlerce adım sesleri duydum. Bir süre sonra o adım seslerine sahip olan eller, çantamda duran uyuşturucu paralarını ve uyuşturucu paketlerini sıkıca kavradığım elimi kavradı. Büyük bir çığlık atmak için hazırlanırken, bir el bunu yapacağımı anlamış gibi dudaklarımı sıkıca kavradı ve o çığlığın içimde kördüğüm olmasına sebep oldu.
Kalbim korkuyla çarptı.
Beni bulmuşlardı.
Daha sonra boynuma astığım çanta sertçe çıkarıldı ve gece karası saçlarım sıkıca kavrandı.
''Dudaklarındaki elini çek,'' dedi birisi, zihnim bu sesi tanıyor olup olmadığım konusunda endişeliydi. Dudaklarımdaki el geri çekildi ama gece karası saçlarım bir gölge gibi, siyah eldivenlerin arasındaydı.
''Ahu Dila Tanin.'' Sesi şehrime düşen yıldırım gibiydi, sesi şehrime düşmekle kalmayıp, evimi viran ederdi. Dehşetle kapattığım gözlerim, adım yabancı sesin dudaklarından döküldüğünde aynı dehşeti yaşarcasınatekrar açıldı. ''Lêza çukuru... Cehennemin yedinci kapısının önüne gelmekle kalmayıp, alevli ateşe dokunan ellerinle, kapıyı açtın ve o çukura düştün.''
Birkaç adım attı, sıcak nefesi soğuktan çatlamış soğuk dudaklarıma değdi.
''Cehenneme hoş geldin diyemeyeceğim, sen zaten çok uzun zamandır burada yaşıyorsun.''
🔥
Hazırsanız başlıyoruz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ ÇUKURU
Teen Fiction''Ahu Dila Tanin.'' Sesi şehrime düşen yıldırım gibiydi, sesi şehrime düşmekle kalmayıp evimi viran ederdi. Dehşetle kapattığım gözlerim, adım yabancı sesin dudaklarından döküldüğünde aynı dehşeti yaşarcasına tekrar açıldı. ''Lezâ Çukuru... Cehennem...