güz esintisi için yazma hevesi bulduğum an kaçırmıyorum, ne kadar ağır bir kurgu olduğunu biliyorsunuz bu yüzden LÇ gecikti bölüm ama bir süre yazmayacağım için her gün sizinleyim. 💖
diğer bölüm yarın ama gece sürpriz yapabilirim (;
satır arası yorumlarınızı bekliyorummm🤤🤤instagram:
lezacukuruofficial
burcinsaridogann
cakirkaganalicioglu
ahudilatanin6. Kırmızı Şapka
Son vapurun hiç olmadığı bir şehrin sabahında, kasvetli gökyüzünün kucağında açmıştım gözlerimi.
Ankara'nın kasvetli koyu gri bulutları, içine düştüğüm acı kuyusunun içinden bana gülümseyerek bakıyordu.
Yeri titreten tramvay sesleri, adım attığım her an kulağımın içinde çalınan o tuhaf melodinin içerisinde, kendine bir yer ediniyordu. Dinlediğim her şarkının bir ruhu olduğuna inanan biri olarak, kanatlarından kırılan her şarkıyı anlayarak dinlediğim an iyileştirmeye başlıyordum.
Tramvay seslerinin içinden, hiç susmayan ve durmaksızın bir dersin içinde tam üçyüzseksensekiz kez nedir diyen bir hocanın dersine gelmiştim. Zihnim öyle dağınıktı ki, dağıttığım yerleri toplamak için uzanan ellerimi düşüncelerim kırıyordu, bugün öyle boş hissediyordum ki; sanki dünya bacaklarıma devrilmişti ve ben sakat kalmıştım.
Aylin'in okyanus mavisi harelerinin içinde, kendi gözlerimden bildiğim yeşil yaprakları hayali bir şekilde gözlerimin önüne geldi, o an ağlamamak için titreyen çenemi boşta kalan elimle tuttum.
Bugünlerde, hiç dinlenmeyen dinlense bile anlaşılmayan bir şarkı gibi hissediyordum kendimi. Birine sarılmanın verdiği his öyle körelmişti ki, kollarımın sarmaladığı o bedeni hatırladığımda ellerim titriyordu.
Gecenin ayazında kendine yuva bulamayan serçe kuşu, kanatlarını okşayan sıcak elin şefkatinin ilk varlığına şahit olmuştu, peki şimdi nasıl duracaktı?
Ellerimdeki kahvenin sıcaklığı avucuma yayılırken, bakışlarım bir pencerenin ardındaydı. Üçüncü amfinin en arka sırasında, sadece varlığımı belirtmek için buradaydım ve ela gözlerim, içinde sıkışıp kaldığı duvarların ardından, düştüğü sessizlik kuyusuna sarılıyordu. Kahveden bir yudum daha alırken, gözlerim omzumun üzerinden Nida'yı buldu, onun sorgu dolu gözlerinin aksine ben ifadesizliği bir maske gibi yüzüme takmıştım.
Ayşegül Hoca, işlediği dersle alakalı son cümlelerini söylediğini vurgularken; zihnimin içindeki komut kalemi elime almamı ve son notlarımı almamı söylemişti ama kalemi on dakika önce bırakmış olan ellerim öyle güçsüzdü ki, bunun yerine son cümleleri zihnimin en dağınık köşesine not almış ve dersi orada bitirmiştim.
Ayşegül hoca sınıftan çıkarken, Nida hiçbir eşyasını toplamadan bana doğru geldi, koyu kahve gözlerinde sorgu dolu bir ifadeyle, ''O kadar dalgındın ki, not tutamayacağını düşünüyordum. Yine yapmışsın şovunu.'' dedi. ''Ama sıkıntı burada değil?'' diye de ekledi.
''Sıkıntı nerede?'' diye sordum, soğuk ses tonum aramıza saplanıyordu ama bu benim isteyerek yaptığım bir şey değildi.
''Sıkıntı sen de.'' diye yanıtladı, Nida. ''İyi değilsin, hiç iyi görünmüyorsun. Ben senin arkadaşın değil miyim, neden saklanıyorsun benden?''
''Çünkü anlattığım an titreyen çenemi durduramayacağım, biliyorum,'' Sesimin içinde öyle bir kimsesizlik yatıyordu ki, kimsesiz bir çocuğun gülümseyerek baktığı bir çikolata paketine, ağlayarak bakıyordum. ''O kadar çok susmak istiyorum ki.'' diye devam ettim. ''Gözlerimin içine anlat diye bakan ifadelerine, anlatamıyorum diye ağlamak istiyorum ama kurudum, tam kalbimin içinden.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEZÂ ÇUKURU
Teen Fiction''Ahu Dila Tanin.'' Sesi şehrime düşen yıldırım gibiydi, sesi şehrime düşmekle kalmayıp evimi viran ederdi. Dehşetle kapattığım gözlerim, adım yabancı sesin dudaklarından döküldüğünde aynı dehşeti yaşarcasına tekrar açıldı. ''Lezâ Çukuru... Cehennem...