2028
Starklar'ın Evi
Malibu, Kaliforniya━
Babasını görmek için evlerine gittiğinde, ev boştu. Ashley ise Tony eve gelene kadar bekleme ve vakit geçirme kararı vermişti çünkü yaklaşık iki yıldır yani ikizlere hamile kaldığından beri hiçbir şekilde yalnız kalamıyordu.
Ayrıca o bilmese de evin o saatlerde boşaltılmasının ayrı bir sebebi vardı, o gün, Diana'nın ölümünün tam beşinci yılının dolduğu gündü.
Ashley, kimseye bu konudan bahsetmese ve hatırlamıyormuş gibi davransa da, zihninde o tarih ve o anlar her şeyden netti.
Diana'nın kendisini feda edişi, son sözleri, birlikte geçirdikleri son dakikalar Ashley'in zihninde defalarca dönmüş, genç kadın tüm olanları defalarca baştan yaşamıştı.
Üzerindeki beyaz ceketi çıkarıp salondaki koltuğun üzerine bıraktı, ev tamamen boş ve sessizken orada olmak genç kadına tuhaf gelmişti.
Babası, Pepper, Peter, Diana veya tüm Yenilmezler'in sesiyle çınlardı bu ev, fakat o gün tamamen sessizdi. Sessiz, ıssız ve yalnız.
Derince iç geçirerek, göz yaşlarını tuttu ve merdivenleri tırmanmayı sürdürdü. Odasının kapısına ulaştığında siyah kapıyı araladı, açık bırakılmış cam kapıdan sızan okyanus kokusu ve gökyüzündeki yerini Aya bırakmaya hazırlanan Güneş'in sunduğu kızıllık karşılamıştı Ashley'i.
Yatağına doğru yürürken, gözüne çarpan siyah zarf ile gri gözlerinde birikmiş yaşları daha fazla tutamadı. Yastığın üzerinde duran zarfın üzerine düzgün bir yazı kullanılarak beyaz bir kalemle Astrea Stark yazılmıştı ve Ashley bu yazıyı nerede görse tanırdı, Diana'nın yazısıydı bu.
Elleri titreyerek zarfa uzandı ve siyah zarfı aldıktan sonra gün batımına dönerek bedenini mermer parkelerin üzerine bıraktı. Ağlaması gittikçe şiddetlenirken, tüm vücudu titriyordu.
Hıçkırmaya başlarken, gözlerini kapattı ve dizlerini kendisine çekerek başını dizlerine yasladı. Öyle içtenlikle, öyle büyük bir acıyla ağlıyordu ki genç kadın, yüzünden sıyrılıp yere damlayan göz yaşları sanki yere değil de zihnine düşüyor, anılarını paramparça edip tüm huzuru çalıyor ve kaybolan huzurun bıraktığı boşlukları acı ile dolduruyordu.
Hiçbir şey söyleyecek, özür ve af dileyecek gücü bile kalmamıştı. Tam beş yıl geçmişti o günün üzerinden, tam beş yıl. Diana'nın Vormir'de öldüğü ve Ashley'in ruhunun Vormir'de kapana kısılıp kaybolduğu o günden bu yana tam beş yıl geçmişti.
Yardım et,
Kendimi kaybettim, tekrar.
Ama seni hatırlıyorum.Adel Diana Rogers o gün ölüm dominosu Vormir'de ölmüş, Ashley Astrea Stark ise o gün ölüm dominosu Vormir'de kendisini kaybetmişti.
Diana'nın ölümünden sonra bazı parçaları hiçbir şekilde yerine koyamamıştı Ashley, normale dönmüş gibi olsa da eğer onu tanıyorsanız gözlerine dikkatlice baktığınızda eski Ashley'i göremezdiniz, bir şeyler eksikti ve bunu en yoğun hisseden kişi de Ashley'in kendisiydi.
Dizlerini indirdi ve kolları yere düştü kadının, omuzları da kolları gibi düşmüştü. Gözlerini sımsıkı kapatmış, tüm yaşananları inkar etmek ister gibi başını iki yana sallıyor, "Hayır," diye sayıklıyordu.
Sarıl bana, sarıl bana, sarıl bana.
Şefkatle ve asla bırakma.
Sarıl bana, sarıl bana, sarıl bana.
Baharın gelsin.Zarfın üzerine bir damla yaş düştü, siyah zarf göz yaşını göstermedi. Bunu fark eden Ashley, göz yaşları arasında burukça gülümsedi.
Diana Rogers böyle bir insandı, en ufak detaylara saklardı söylemek isteyip söyleyemediklerini. Gözyaşlarını, acını gösterme kimseye, diyordu kız kardeşine. Onlar sadece senin.
Tanıştıkları günden beri, Diana hiçbir şekilde yanlışları Ashley'den saklamamıştı. Sırf canı yanmasın diye onu üzecek şeyleri dile getirmemek yerine gerçekleri yüzüne vurmuş, böylece kendi gerçekliğinde en çok değer verdiği üçüncü kişiyi her türlü zayıflığından korumuştu.
Diana yanlışları saklamaz, gösterirdi ki karşısındaki insan güçsüz düşmesin. Ashley'e de hep böyle davranmış, bir kere bile yalan söylememişti.
Ne kadar süredir evdeydi, ne kadar süredir ağlıyordu, hiçbir fikri yoktu genç kadının. Acısı öyle büyüktü ki o gün, adeta zaman kavramını yitirmişti.
Ayın gökyüzündeki yerini aldığını fark ettiğinde yüzünü göğe doğru kaldırarak göz yaşlarının yanaklarından süzülmesine müsaade etti. Derince nefes aldı ve birkaç damla daha göz yaşını akıttıktan sonra siyah zarfı nazikçe açtı.
Zarfın içinde bulunan kağıt da siyahtı. Elleri titreyerek katlanmış küçük, kare kağıdı sıkıca tuttu Ashley, kağıt ikiye katlanmıştı ve katın üzerinde bir yıldız çizimi vardı.
Kağıdı açtığında, yazan cümleler içindeki yangını körüklemişti. Başını yatağa yaslayıp ağlamaya devam ederken, göz yaşlarını durdurmak istercesine gözlerini sıkıca yumdu fakat gözleri kapalıyken bile yaşlar aradan süzülüp yanaklarına düşüyordu.
O gece, şafağa kadar, hatta tan vaktine kadar ağladı genç kadın. İçindeki acı tüm dünyayı kavurabilecek kadar büyüktü, zihnindeki yangın her şeyi yakıp geçiyordu. Taşıdığı bu yara asla kaybolmayacaktı, Ashley Astrea Stark ise bu yarayı gurur ve buruk bir mutluluk ile tüm ömrü boyunca taşıyacak, her kötülükten özenle saklayacaktı.
"Vormir'den geri dönmeyeceğimi biliyordum," yazıyordu kağıtta. "Orada öleceğimi biliyordum, Rea. Ve inan bana, seninle savaşarak ölmek kadar gurur verici bir son daha olamazdı."
― ― ―
1 Haziran 2020, final bölümünü yazdıktan bir ay kadar sonra yazdım bu bölümü.
Diana, Ashley ile birlikte, insanlığı geri getirmek için savaşırken öldüğü için gururlu. İki savaşçının ruhu, artık birinin bedeninde yaşıyor. Ashley, kaybettiği ruhunu bu not sayesinde buldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSIDIAN: Stark's Daughter
Fanfiction[ Wattys2020 Hayran Kurgu Kazananı ] ✯ "Gitmeme izin ver," diye fısıldadı güçlükle göz yaşları içerisindeki bedene, onu, elini bırakması için ikna etmeye çalışıyordu. "İyi olacağız, sorun yok." ✯ "Seni korumak için ne gerekirse gereksin, yapacağım...