"Sen öldürdün," diye tısladı genç kız, karşısında durmakta olana. "Sen, onları elimden aldın!"
Hızla gri saçlının üzerine doğru koşmaya başlarken, kendisinden kaçan kızı yakaladı, onu duvara ittirip ellerini boğazına doğru götürdüğü anda, başka bir ses duyuldu. "Senin suçun değildi!"
Gri gözleri yanmaya başlarken, kendisine tiksinti dolu bir ifade ile bakmakta olan çakır gözlü, duvara ittirdiği bedeni yere bıraktı ve üzerine eğildi suçluluk duygusuyla yanıp tutuşmakta olan kızın.
"İğrençsin," diye fısıldadı alayla gülerek. "Ne baban, ne de sevdiklerin, hiçbiri seni asla sevmeyecek. Senden nefret ediyorlar, tiksiniyorlar, midelerini bulandırıyorsun!"
Yere yığılmış bedene birkaç tekme savururken, üzerinde kendisine vurmakta olan kızın sesi, uzaktan, boğuk bir şekilde duyuldu tekrar. "Sen yapmadın, ben sana kızgın değilim!"
Ses, yankılanarak kayboldu, birkaç saniye sonra, gri gözlerinin önünde beliren kanlar içerisindeki beden ile, genç kızın zorla tutmakta olduğu yaşlar gözlerinden süzülürken, nefes alamadığını hissetti.
Kanlar içerisinde, cansız bir şekilde yatmakta olan beden, gittikçe silikleşerek toza dönüştü ve uçup gitti. Karanlığın içinde göz yaşlarını akıtmakta olan genç kız, karşısında beliren babasıyla başını kaldırdı, hıçkırıklarını daha fazla tutamamıştı.
Babası ise, ona, kendisinden iğrendiğini belirten bir ifadeyle baktı ve kızının üzerine doğru eğildi. "Kızım olduğun için, kendimden utanıyorum." Sözleri ve ses tonunun kalbinde açtığı yara, genç kızın, daha da sarsılarak ve hıçkırarak, çığlıklarla ağlamaya devam etmesine sebep olmuştu.
Babasını sayıklayarak, içinde birikmiş olan tüm üzüntüyü, suçluluk duygusunu, hayal kırıklığını boşaltıyordu. Babasının, ekibin ve çakır gözlü genç kızın sözleri birbirine karışarak zihnini kemirmeye devam ederken, kız, dizlerini kendisine çekerek başını bacakları arasına sakladı.
"Özür dilerim, özür dilerim, böyle olsun istememiştim, benden nefret etmeyin, baba, üzgünüm," şeklinde sayıklarken, etrafında hissettiği ay ışığı ile, akıttığı yaşlar sebebiyle ıslanmış yüzünü kaldırdı, karşında duran kişi, Gece Tanrıçası Nyks'ten başkası değildi.
Kadın, yüzündeki buruk gülümsemeyle genç kıza doğru eğilirken, kız korkuyla bedenini geriye ittirmiş ve dudaklarının arasından bir hıçkırık eşliğinde birkaç kelime kaçırmıştı. "Yapma, daha fazla dayanamam..."
Tanrıça'nın kalbi, küçük kızının korkusu ve üzgünlüğü ile paramparça olmuştu o an. Ona ufak bir tebessüm gönderirken, elini kızın saçlarına götürdü ve saçlarını şefkatle okşadı. "Güzel Ashley, küçük prensesim, sakin ol lütfen." diye fısıldadı güzel bedeninin kızının yanına bırakırken. Küçük, annesinin sesi ile rahatlarken, hıçkırıkları azalmıştı. "Baban, kardeşin, arkadaşların, senden nefret etmiyorlar, Ashley. Senin için endişeliler, iyi olmanı istiyorlar, kardeşin, senin suçlu olmadığını biliyor."
Kızın göz yaşları, yanaklarından akmaya devam ederken, Tanrıça'ya baktı. "Ama, ben suçluyum..."
Başını iki yana salladı kadın, elleri, kızının saçlarında gezerken, dudaklarından kelimeler dökülmüştü. "O güçlerini kontrol edemiyor olman, normaldi, kendini bunun yüzünden suçlamaktan vazgeçmelisin, tatlım. Kardeşini kurtaramamış olman ise, kaderdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSIDIAN: Stark's Daughter
Fanfic[ Wattys2020 Hayran Kurgu Kazananı ] ✯ "Gitmeme izin ver," diye fısıldadı güçlükle göz yaşları içerisindeki bedene, onu, elini bırakması için ikna etmeye çalışıyordu. "İyi olacağız, sorun yok." ✯ "Seni korumak için ne gerekirse gereksin, yapacağım...