Rüzgarın bile sizin için herkesten farklı estiğini hissettiniz mi hiç? Sanki dünya, tüm insanlar için başka bir tarafa dönerken, sizin için tam tersine dönüyormuş gibi? Benim hayatım son zamanlarda sadece bu histen ibaret. Günlerim aynı döngünün içinde sıkışmış gibi. İyileşmeye çalışma, kaçma denemeleri, başarısızlık, gardiyanlarla kavga, anneme karşı hissettiğim nefret, çekilen acı ve kapanış.
Hayatım, bundan on bir ay önce, sırtıma saplanan iki kurşunun acısıyla değişti. Öldüm. Öldürüldüm. Ama bana kurşun sıkan ellerle değil, annemin elleriyle. Yaşadığım hayatı hiçbir zaman bana uygun bulmayan annem, beni yoğun bakım yatağında gördüğünde ve bir süre ayağa kalkamayacağımı öğrendiğinde beni öldürmeye karar verdi. Bir yabancının cenazesini, kocamın mezarının yanına ben diye yatırdı. Cenazemde ağladı ve sonra her şey normalmiş gibi yanıma geldi.
Bambaşka bir ülkede uyandığımda aradan günler geçmişti. Yavuz ölmüştü. Ben yaşıyordum. O öldükten sonra yaşamak istediğimi nereden çıkarmışlardı ki? Aylar geçerken ve bedenim iyileşmeye devam ederken, ne nerede olduğumu ne de neden kimsenin beni arayıp sormadığını sorguladım. Sadece acı çektim, sadece Yavuz'un mezarına gitmek istedim. Ve oraya gitmek için de iyileşmem gerektiğine karar verdim. Çünkü annem beni Yavuz'a götürmeyecekti. Günler birbirini kovalarken yoğun bir tedavi süreci başladı. İlaçlar, egzersizler, rehabilitasyonlar derken nihayet, eskisi kadar güçlü olmasam da, üç ay kadar önce ayağa kalktım. Tam eşyalarımı toplayıp çıkıp gidebileceğimi düşündüğüm gün kapımda gardiyanlarımı buldum. Annemin adamları. Çıkmama izin vermiyorlardı.
Annem o günün akşamına elinde Yavuz'a ait fotoğraflarla yanıma geldi. "Yavuz yaşıyor!" dedi bana. "Onun, bir yabancıyı içinde taşıyan mezarına gitmene gerek yok."
İçimi önce mutluluk sonra derin bir öfke kapladı. "Beni neden kandırdın?" diye bağırdım o öfkeyle "Neden?"
"Kandırmadım," dedi annem. "Herkes onun öldüğünü sanıyordu. Ben de öyle. Yaşadığı ortaya çok sonra çıktı. Sadece sana biraz daha geç söyledim hepsi bu."
Anneme inanmakla inanmamak arasında tereddüt ettim. Ama Yavuz'du bu. Annem doğru söylüyor olabilirdi. Ama haklı olamazdı.
"Orada öylece durup acı çekmemi seyrettin."
Annemin dudaklarında hüzünlü bir tebessüm belirdi. "Sana neler olduğunu söyleseydim, daha çok acı çekecektin."
Bozulmuş sinirlerimin getirdiği histeri ile güldüm. "Kocamın yaşadığını öğrendiğim için mi daha fazla acı çekecektim?"
Annem bir an durakladı. Dudaklarından dökülecek olan şeyleri söyleyip söylememekte önce tereddüt etti ancak daha sonra üzgün gözlerle bana döndü. "Hayır, onun senin için hiç acı çekmediğini öğrendiğinde daha kötü olacaktı."
Kaşlarımı çattım. Kalbim aniden daha hızlı atmaya başladı. Ne demek istiyordu şimdi?
"Benim için neden acı çekecekti ki?"
"O da senin öldüğünü sanıyordu."
Kendimle ilgili her şeyi o gün öğrenmiştim, ben ölüydüm. Yavuz öldü diye çektiğim acıdan körelmiş gözlerim, etrafımdaki garipliği görmemişti ama bu yüzden burada yapayalnız kalmıştım. Annem bu yüzden, nadiren birilerini aramaya çalıştığım her seferinde buna bir şekilde engel olmuştu.
Ben ölmüştüm ve Yavuz benim için acı çekmemiş miydi?
"Onun ne yaşadığını bilemezsin" dedim. Benimle ilgili aldığı bu akıl almaz karara olan öfkemi sonraya bırakarak. "O da şimdi bir yerlerde, benim onun için çektiğim acıdan habersiz yaşıyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bahar: Dönüş
FanfictionAnnesi tarafından ölmüş gibi gösterilerek hayatından uzaklaştırılan Bahar'ın, yaşadığı hayat umurunda değildir. Ta ki öldü sandığı kocası Yavuz'un yaşadığını öğrenene kadar. O günden sonra eski hayatına dönmek için mücadele etmeye başlayan Bahar'ı a...