31. Bölüm

1.6K 72 38
                                    

***
Uzun bir sürenin ardından tekrar merhaba. Annem için ettiğiniz dualar ve geçmiş olsun dilekleriniz için çok ama çok teşekkür ederim.

Sizi bölüm için bu kadar beklettiğim için üzgünüm. Umarım hala buralardasınızdır. Sizi çok beklettiğim için yine iki bölüm uzunluğunda bir bölüm yazdım. Kısıtlı zamanlarda parça parça yazmak zorunda kaldım, umarım bölüme bu yansımamıştır ve keyif alırsınız.

Yorumlarınızı bekliyorum, iyi okumalar :)
***

Geri çekilip, gözlerimi açmadan başımı Oğuz'un göğsüne yasladım. Şu an ona atabileceğim en büyük adım buydu ve bu da inanılmazdı. Kalbim uzun zaman sonra, bir daha atacağını hiç düşünmediğim bir hisle pır pır atıyordu. Oğuz'un ağır ağır alıp verdiği nefesleri duydum. Kafamı kaldırıp ona bakmadım. Şu anda kendimi huzurlu hissediyordum ve böyle hissetmeye devam etmek istiyordum.

Oğuz, belimi sıkıca saran elini biraz gevşetip derince bir nefes aldıktan sonra kafasını kafama yasladı ama o da bir şey söylemedi. Bir süre, büyük pencerelerden içeri sızan ay ışığının altında birlikte uzandık. Sessizliği bozan, Oğuz'un hoş tınılı alçak sesi oldu.

"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu tedirgin bir şekilde.

Hiç gevelemeden "Huzurlu" diye yanıt verdim.

Oğuz rahatlamış gibi, derin bir nefes aldıktan sonra "O zaman bana bak" diye fısıldadı bu kez. Ses tonundan kendi içime çekilişimin onu tedirgin ettiğini anladım. Kafamı, göğsünden kaldırıp, yastıkta onun yanına koydum. O da tamamen bana doğru dönüp yüzüme baktı. Gözlerinin içine bakarak gülümsedim.

"Ben sana iyi gelmek istemiştim ama yine sen bana iyi geldin" diye mırıldandım. Gerçekten de bana iyi gelmişti. Kendimi uzun zamandır olmadığım kadar iyi ve bir yere ait hissediyordum.

Oğuz minik bir gülümsemeyle uzanıp, hafifçe yanağıma değen saçlarımı kulağımın arkasına itti ve "Ne garip" diye fısıldadı.

"Garip olan ne?" diye sordum yumuşak bir sesle.

"Bizi bir araya getiren şeyin bu kadar kuvvetli acılar olması."

Söylediği şey hakkında düşünürken iç çektim. O kadar haklıydı ki. Onu Karabayır'a getiren yolu, kaybettiği babasının acısı açmıştı. Bense terk edilmenin acısıyla yeniden aynı yere savrulmuştum. Canımı en çok yakanlardan birisi değersiz hissetmekken, bana yeniden değerli olduğumu hissettirmişti. Ve ikimizin de en ağır yarası aynıydı. Ben, hepimize ihanet eden bir babanın öz kızı olmanın ağırlığı altında ezildiğimi hissederken o da yine hepimize ihanet eden bir annenin, anne bile diyemediği bir kadının oğlu olmanın acısını çekiyordu.

"Birbirimize ne kadar çok ihtiyaç duyduysak, kader bile buna karşı koyamamış" dedim. Dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Göğsünü şişiren derin bir nefes alarak yanıt verdi.

"Ah Bahar!" dedi. "Sen bana anlatırken, sana anlatabilmeyi o kadar çok istedim ki..."

"Hiç belli etmedin ama" diyerek ona sataştım. Belki de ben kendi acıma ve utancıma o kadar gömülmüştüm ki fark dahi etmemiştim ama şu an doğru söylüyordum. Ben ona babamı anlatırken, Oğuz sadece çok anlayışlı bir adam gibi görünüyordu.

"Duygularımı saklamayı öğrendim" dedi. "Herkese duygularını göstermezsin, olmaz. Senin gördüğün Oğuz'u annemden başka kimse görmedi Bahar. Filiz bile."

"Ya Gül?" diye sordum. "O da mı görmedi?"

Nedense aklıma ilk gelen şey buydu.

Oğuz hafifçe gözlerini kısarak gözlerimin içine baktı. "Gül mü? Gül nereden çıktı şimdi?"

Bahar: DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin