Oğuz'a bir şey söylememek için hızlı bir şekilde arkamı döndüm ve neredeyse koşar adımlarla mutfağa girdim. Az önce ne yaptığımı fark ederken ellerimi tezgaha yaslayıp, daha rahat nefes almak için hafifçe eğilme gereği hissettim. Resmen Oğuz'a tavır yapmıştım. Benden çok ama çok daha uzun zamandır tanıdığı Gül odasına girdi diye.
Ve işin kötü tarafı, bu yüzden hala kızgın hissediyordum. Üstelik Yavuz beni çok daha fazla sinirlendirecek şeyler yapmışken...
Başımı, kendime inanamadığım için iki yana salladım. Düşünmemek en iyisiydi. Bugünlerde düşünmek beni iyi yerlere götürmüyordu. Arkamı dönüp dolaba asılı duran saate baktım. Akşam dokuzu biraz geçiyordu. Ne yapabileceğime bakmak için buzdolabını açtım. Buzluktaki balıkları görünce de hiç düşünmeden onlara uzandım. Paketin içinde, pişmeye hazır ve Levrek olduğunu tahmin ettiğim birkaç tane fileto vardı. Hoş, balıkları onlara bakarak ayırt edecek kadar mutfakla haşır neşir değildim. Belki de başka bir şeydi ama sonuçta balıktı işte. Bu saatte hem hafif olabilecek hem de yemeğe benzeyecek nadir şeylerden birisiydi.
Onlardan dört adet alıp dolabı kapattım. Oğuz'un bir tane ile doymayabileceğini düşünmüştüm.
Balıkları sadece biraz tuzladıktan sonra fırına sürdüm. Balıkta başka herhangi bir baharat sevmiyordum.
Balıkların pişmesi kısa süreceği için hemen dolaptan yeşillikleri ve diğer salata malzemelerini çıkardım. Bazılarını karıştırıp salata yaptım, bazı yeşillikleri de sadece yıkayıp bir tabağın içine koydum.
Sofrayı hazırlarken başımın ağrıdığını hissediyordum. Yemek yaptığım için, yaptığım şey çok basit olsa bile, yine gerilmiştim. Salatayı yavaş yavaş yapmış, fırını sürekli kontrol etme gereği hissetmiştim. Ama yine de bu gerginlik için minnettardım. Çünkü yemeği yapmaya o kadar odaklanmıştım ki bugün yaşadığım ömürlük olayların hiçbirisini düşünmemiştim.
Sonunda sofrayı kurunca salona girip Oğuz'a seslendim ve sofranın hazır olduğunu söyledikten sonra mutfağa döndüm. Saat ona geliyordu. Yine geç bir akşam yemeği yenecekti. Bir an için, küçük masamızda kendime de servis hazırlayıp hazırlamamakta tereddüt etmiştim ama bu kez de gerçekten tavır almışım gibi görüneceğinden endişelenip kendime de bir servis açmıştım.
Oğuz ve Gül iki dakika sonra konuşarak mutfaktan içeri girdiler. Onlar gelirken ben de balıkları tabaklarına koymakla meşguldüm. Oğuz, beni görünce gülümsedi.
"İki dakikada neler yaptın böyle?" dedi masaya bakarak.
Omuz silktim. "Bir şey değil aslında. Sadece balık ve biraz salata. İdare edersiniz artık."
Gül ellerini ovuşturarak masaya oturdu. "Benim için bu saatte daha güzel bir öğün olamazdı, ellerine sağlık Bahar."
"Afiyet olsun" dedim gülümseyerek. Bir anda Gül'e olan anlamsız antipatim sarsılır gibi olmuştu. Kafamı kaldırıp, hala kapıda durup bana bakan Oğuz'a baktım. Gözlerinin içinde yine o alaycı gülümseme vardı. Ben ona "Ne var?" der gibi bakınca, dudaklarının bir kenarı yukarı doğru kıvrıldı ve Gül'ün karşısına oturmak için yanımdan geçmek üzere hareketlendi. Her ne kadar o kolay geçebilsin diye tezgaha yaslansam da dar mutfağımızda yanımdan geçerken dibime girmek zorunda kaldı. O esnada da "Kızın yemeğine müshil falan koymadın değil mi?" dedi eğlenerek. Benimle dalga geçiyordu. Gözlerimi kocaman açarak, Oğuz'u sessizce azarladım. O da gülerek yerine oturmakla yetindi.
Gül, ne olduğunu anlamaya çalışarak bizi süzerken, iç çekip. "Ne içersiniz?" diye sordum. İçecek sonradan aklıma gelmişti. "Hoş, evde ne olduğunu da tam olarak bilmiyorum ama bir yerlerde beyaz şarap olacaktı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bahar: Dönüş
FanfictionAnnesi tarafından ölmüş gibi gösterilerek hayatından uzaklaştırılan Bahar'ın, yaşadığı hayat umurunda değildir. Ta ki öldü sandığı kocası Yavuz'un yaşadığını öğrenene kadar. O günden sonra eski hayatına dönmek için mücadele etmeye başlayan Bahar'ı a...