29. Bölüm

1.5K 77 121
                                    

***
Merhaba, sizi biraz beklettim belki ama bugüne kadar yazdığım en uzun bölümle döndüm. Okuyacağınız bölüm, 2 bölüm uzunluğunda. Tam 6342 kelime. Yazmak neredeyse tüm günümü aldı. Ama nihayet bitirebildiğim için mutluyum.

Sizden de özellikle yorum yapmanızı beklediğimi söylemek istiyorum. Çünkü o kadar yoruldum ki yorum yapmadan geçmeniz ya da yalnızca "Eline sağlık" demeniz beni gerçekten üzer. Lütfen benimle, okuduğunuz anlara dair ne düşündüğünüzü paylaşın. Aksi ister istemez yazma arzumu da etkiliyor.

Hatam varsa affola. İyi okumalar^^

***

Adamın gözlerinin içine bakarak "Dinliyorum" dedim. Kalbim her ne kadar boğazımda atsa da sesimi sakin tutmayı başarmıştım.

"Bahar Hanım, yaşadığınız olaylar çok yıpratıcı. Bunlardan psikolojik olarak etkilenmemeniz beklenemezdi. O yüzden de öncelikle durumunuzu anladığımızı ve size ön yargılı yaklaşmadığımızı bilmenizi istiyoruz."

Yapılan bu açıklayıcı ve yumuşak giriş, içimde hoşuma gitmeyecek bir karar alındığına dair bir his uyandırdı. O yüzden yalnızca kafamı hafifçe sallayarak karşılık verdim.

"Aynı zamanda babanızın işlediği suçlar nedeniyle de sizi cezalandırma eğiliminde olmadığımızı bilmenizi isteriz. Bizler doktoruz, adli makam değil. Eğer size atfedilen bir suç yoksa, yoktur. Bu konuda da içiniz rahat olsun."

Bu kez herhangi bir karşılık vermedim. Beni babam yüzünden cezalandırmayacaklarını söylemeleri cezalandıracakları anlamına gelmiyor muydu?

"Aldığımız karar şu yönde: Yaşadıklarınızın ve psikolojik durumunuzun, bu kadar yoğun bir bölgede görev yapmaya elverişli olmadığını düşünüyoruz. Diğer yandan incelenen hasta dosyalarının tamamındaki doğru teşhisleriniz ve tedavileriniz gösteriyor ki tüm bu stres ve baskı altında dahi görevinizi doğru yapabilmişsiniz. Ancak şu ana kadar hata yapmamanız, bundan sonra yapmayacağınız anlamına gelmiyor. Özellikle acilde geçirdiğiniz krizi düşünecek olursak... Bu yüzden en az altı ay süre ile görevden uzaklaştırılmanıza ve bu sürede psikolojik destek almanıza karar verdik."

Hafifçe gözlerimi yumdum ve yeniden açmadan önce iç çektim. Bu kötü bir karar mıydı? Emin değildim. Ama mutlu da değildim.

"Tedavinizi yapacak doktoru kendiniz seçebilirsiniz. Altı ay sonunda hem doktorunuzdan rapor alınacak hem de yeniden toplanacak olan kurulumuz tarafından durumunuz yeniden değerlendirilecek. Eğer gerekli iyileşmeyi gösterirseniz, görevinize dönebilirsiniz ya da tedavi süreniz uzatılabilir. Bir terör mağduru olmanız sebebiyle, tedavi süresince maaşınızı almaya devam etmenizi önereceğiz ki alacaksınızdır da. Devlet kurumlarında görevli bir doktor tercih etmeniz halinde tedaviniz de bakanlık tarafından karşılanacaktır, endişelenmeyin."

"Kendi tedavimi üstlenebilirim" diye mırıldandım. Cansız hissediyordum.

"Gerek yok" dedi adam. "Doktorunuzu bir devlet kurumundan ya da devlet destekli kurumlardan seçmenizi tavsiye ederiz. Ayrıca bilmeniz gerektiğine inandığım bir diğer değerlendirmemiz de şu yönde: Altı ay sonra yeniden doktor olarak görevinizin başına geçebileceğinize karar verilse dahi yeniden Karabayır'a ya da herhangi bir yoğun terör riski altındaki bölgede görev yapmanızı uygun bulmuyoruz. En azından kısa süre içerisinde değil. Bu yüzden yeniden atamanızı da talep edeceğiz. Eğer sizin tercih ettiğiniz bir yer varsa, gazi olan bir meslektaşımızın bu isteğini değerlendirmek isteriz."

Sakince düşündüm. Sonucu dinlemeye başladığım andan beri kalbimin atışı yavaşlamıştı Sonuç olumsuz olsa bile belirsizlikten daha iyiydi. İhraç edilmediğim için iyi hissediyordum. Ama bir yandan da yeterliliğimin sorgulanması beni içten içe yiyordu. Oğuz'un İstanbul'a dönmek zorunda olduğunu hatırlayınca en azından ona yakın olmak isteyerek "Evim İstanbul'da" diye yanıt verdim. Evim derken kast ettiğim şey aslında Oğuz'du. Kendimi karar hakkında çok da kötü hissetmiyor oluşumun Oğuz'la ilgili olup olmadığını merak ettim. İçten içe aramıza yüzlerce kilometre mesafenin girmeyecek olması fikri beni rahatlatmıştı. Şu durumda bunu düşündüğüme inanmak zordu ama düşünüyordum işte. Hatta neredeyse gülümseyecektim. Üstelik Oğuz haklıydı. Evet, burada olmak fedakarlık gerektiriyordu ama ben ülkem için yapabileceğim pek çok fedakarlığı yapmıştım. Memleketimin başka bir köşesinde görev yapınca, sırf ensemde ölümü hissetmiyorum diye yaptığım iş değersizleşmeyecekti. İyileşmeye ihtiyacı olan her kime yardım edebilirsem edeyim, iyi bir şey yapmış olacaktım.

Bahar: DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin