*
Uzuun bir aradan sonra yine merhaba. Zaten topluluk bölümüne daha önce mesaj yazdığım için girişi uzatmayacağım. Bu uzun ara için üzgünüm. Hala burada ola okurlarım, cidden şahanesiniz. Bu güzel yol arkadaşlığını için samimiyetle çok teşekkür ederim.
Yorumlarınızı eksik etmeyin.
Sevgiler.
*
Bazen olurdu bana, o karanlık günlerimden önce; İçimde şiirler duyardım. Kulağımda ise tatlı bir melodi... Gözlerimi kapatıp rüzgarı beklerdim; Gelip tenime değsin, tatlı serinliği içimdeki sıkıntıları alıp götürsün diye. Güçlü rüzgarlara kendimi bırakırdım; Sırtımdan tutup beni taşıyan bir elmiş gibi, istesem uçabilirmişim gibi... Birine güvenmek nasıl bir şey, hissedebileyim diye.
Biraz olsun mutlu ve rahat hissettiğim her şeye ve herkese sıkı sıkı tutunurdum. Toprağı severdim, denizle konuşurdum. Güzel bir histi bunlarla mutlu olmak. Ama bir yanı da vardı ki... O da kimsesizlikti. İçten içe hissettiğim kimsesizlik beni kendime başka mutluluklar uydurmak zorunda bırakıyordu. Kendime itiraf etmek zordu ama etrafımda insanlar varken de kimsesizdim. Çünkü kalbime, dokunmasını istediğim gibi dokunamamıştı kimse. Hep veren taraf olmuştum. Hoş, hep veren taraftayken bile mutluydum kendimce. Karşılığında aldığım küçük bir tebessüm, arkasını döndüğü anda beni unutacak olsa da mutlu edebildiğim bir insan...
Şimdi ise ilk defa alan tarafta gibiydim. Karşımda duran güzel adam, kalbindeki tüm güzellikleri bana veriyordu. Ben de tüm verdiklerini mutlulukla kabul ediyordum. Ve korkmuyordum. İçimde hayatım boyunca aradığım o güven vardı. Bu adam beni yıkmayacaktı. Ne garipti böyle bir güven hissetmek. Ne güzel şeydi.
Yavaş adımlarla, gözlerinin içine bakarak ona doğru yürüdüm ve bir adım uzağında durdum. Bir süre, ela gözlerinin içindeki sevgiyi soludum. Sonra da gülümsedim.
"Seni seviyorum."
O gözlerin içinden bir ışık gelip geçti. Güzel yüzü, loş ışıkların altında aydınlandı. Güzel dudaklarının iki kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı. Güçlü göğsü, bir iç çekişle kabardı ve yumuşak sesi kulaklarıma değdi.
"Deli eder insanı bu dünya; Bu gece, bu yıldızlar, bu koku..."
Ben de gülümsedim. "Orhan Veli."
"Evet. Sanki benim içimden sana yazmış bu şiiri."
O son bir adımı da atıp Oğuz'a uzandım ve kollarımı yavaşça ona sarıp başımı huzurla göğsüne yasladım. Onun elleri de sırtıma ve saçıma uzandı. Bir süre hiçbir şey söylemeden öylece durduk. Bunu yapmak o kadar kolaydı ki. Sadece böyle duruyor oluşumuzun onu da benim gibi mutlu ettiğini, huzur verdiğini biliyordum. Çünkü ben de öyle hissediyordum. O yüzden Oğuz yavaşça geri çekilene kadar kıpırdamadan öylece durdum.
Hafif rüzgarın yüzüme doğru savurduğu saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırarak "Acıkmışsındır" diye mırıldandı. "Gel."
El ele yerdeki minderlerin üzerine oturduk. Sonra da önümüzde duran küçük sofraya baktık. Sofra bezinin üzerinde kocaman bir tabakta, küçük porsiyonlar haricinde birkaç çeşit yemek vardı. Ne olduklarından tam olarak emin değildim. Sadece içlerindeki malzemelerin ne olduğunu az çok anlamıştım. Sormak istedim ama yemekleri Oğuz'un yapmış olma ihtimalini düşününce, kırılmasından korkarak vazgeçtim. Çünkü dürüst olmak gerekirse, tabaktan yükselen kokuyu pek sevmemiştim. O yüzden önce diğer tabaklardaki meyvelerden çileğe uzandım. Oğuz da aynı anda aynı çileğe uzanınca boştaki ellerimiz de çarpıştı. Dönüp birbirimize baktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bahar: Dönüş
FanficAnnesi tarafından ölmüş gibi gösterilerek hayatından uzaklaştırılan Bahar'ın, yaşadığı hayat umurunda değildir. Ta ki öldü sandığı kocası Yavuz'un yaşadığını öğrenene kadar. O günden sonra eski hayatına dönmek için mücadele etmeye başlayan Bahar'ı a...