11. Bölüm

1.4K 71 54
                                    

Titrememi durduramıyordum. Bu ikinci kez oluyordu. İlki Oğuz, evime girdiğimde beni yere düşürünce olmuştu. Ağlayamıyor, ağlamak da istemiyordum. Ama bedenim sanki büyük bir acının pençesinde parçalanmak üzereymiş gibi sarsılıyordu. Üşüdüğümü hissederek, Oğuz'un getirdiği örtüye sarındım. Bu sadece Yavuz'la ilgili değildi. Yavuz yalnızca son noktaydı ve bugün de bir tetikleyici olmuştu. Yıllardır hiç olmamışlar gibi zihnimin gerilerine ittiğim hayaletler bir bir bedenime saldırıyorlardı. Tükenmek üzere olduğumu hissediyordum. Bu titremelerin, tükenişimin öncüleri olduğunu hissediyordum.

Belki bir psikoloğa gitmenin vakti gelmişti. "Ama nasıl?" diye sordu aklım. Karabayır'da yalnızca bir hastane vardı ve ben oradaki bütün psikologları tanıyordum. Daha önce tanıdığım ve daha sonra da birlikte çalışacağım insanlara gereğinden fazlasını anlatmak istemedim. Bunun üzerine düşünmem gerekecekti.

Kafamı eğip burnumu örtünün içine gömdüm. O anda, tanıdık bir koku aldım. Beni çok uzaklara götüren bir koku... Ne olduğunu anlamak için biraz daha derin soludum. Sonra daha düşünmeye bile fırsatım olmadan ne olduğunu anladım. Pikede çocukluğumun kokusu vardı. Daha hiçbir şeyden haberimin olmadığı, annemin ve babamın beni gerçekten sevdiğini sandığım zamanların kokusu. Altı yaşımın kokusu... Pike o eski deterjanla yıkanmıştı.

Aklım hemen uzaklara daldı. Ben yatağıma huzurla uzanırken, babam gelip saçlarım okşadı. Annem yanağıma bir öpücük kondurdu. Güldüm. Gözümden aşağı bir damla yaş süzüldü. O günlerde bu kadar acı çekeceğimi bilemezdim. Tüm hayallerim tozpembe bir mutluluk doluydu. Şimdi o mutluluk hayallerime bile uğramıyordu.

Titrememin hafiflediğini hissedip örtüye daha sıkı sarıldım. Sanki çocukluğum o örtünün ipleri arasında dolaşıyormuş gibi... Nihayet rahatlıyordum. Oğuz'a karşı minnet duydum. Farkında olmadan bana bir ilaç getirmişti.

Titrememin tamamen geçmesi neredeyse yarım saat sürdü. Yarım saat boyunca sessizce karanlıkta uzanıp, öylece geçmesini bekledim. Nihayet durduğunda kendimi berbat hissediyordum. Kafamı kaldırmadan neden böyle olduğunu düşündüm.

Krizlerin ikisi de benzer durumlarda gelmişti. İkisinde de kendimi tehlikede hissetmiştim. Yavuz'un yaptığı şeye inanamıyordum. Her geçen gün beni daha fazla şaşırtıyor, bana daha fazla yabancılaşıyordu. Bugün o beni götürmek istediğinde de aklım tehlike çanlarını çalmıştı. Sanırım sorunum buydu. Güvende olmadığım ve asla olmayacağım hissi bedenime yerleşmişti. Asla tam olarak bilemezdim belki ama içimden bir ses bunun sebebinin bizzat babam tarafından diri diri bir tabutla gömüldüğüm günden beri içimde oluşan korku ve güvensizlik olduğunu söylüyordu.

Kendimi kimsesiz gibi hissettim. Artık aklıma, kendime dair korkularımı düşündüğüm zaman kollarına koşup sarıldığımda rahatlayacağım kimse gelmiyordu. Çünkü daha önce aklıma gelenlerin hepsi tarafından terk edilmiştim.

Daha fazla düşünmeye takatim olmadığı için gözlerimi yumdum. Güya çamaşırlarımı yıkayacaktım ama şu an odanın durumu da umurumda değildi. Kendimi sakinleştirip uyumaya çalıştım.

Bir tabutun içinde gözlerimi açtım. Kırmızı bir ışık tabutun gerisinden yüzüme vuruyordu. Bunun kötü bir şaka olduğunu düşünüp, hemen burnumun ucunda duran tahta kapağı itmek için hamle yaptım. Ama tahta kıpırdamadı. Adeta bir kaya gibi üzerime çökmüştü. "Beni buradan çıkartın" diye çığlık attım ama kimse sesimi duymadı. Ayaklarımla tekmeler savurdum, tabuta yumruklar attım. Bağırdım çağırdım ama ne yaptıysam olmadı. Tabutun içinde ağlamaya başladım. İçerisi çok sıcaktı. Terlemeye başlamıştım. Nefes alamıyordum. Beni kurtarması için birisinin adını söylemek, ona seslenmek istedim ama adını söyleyecek kimseyi bulamadım. Sadece herhangi birisi sesimi duysun diye "İmdat!" diye bağırdım. Ama kimse sesimi duymadı. Kırmızı ışık sönmeye başladı. Üzerimdeki kapak yüzüme doğru biraz daha çöktü. Son bir kez can havliyle çırpındım ama çırpınışlarım yine bir işe yaramadı. Tabutun içi karardı. Göğsüm, ciğerlerimin biraz daha hava alma arzusuyla kabardı. Ölüyordum. Boğuluyordum ve beni kurtarmaya çalışan hiç kimse yoktu. Son bir kez daha elimle tavana vurdum. Artık içerisi tamamen karanlıktı. Kurtulamıyordum.

Bahar: DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin