26. Bölüm

1.2K 76 34
                                    

***

Arkadaşlar, bildirimlerde ciddi bir sorun var. Ne siz bölüm bildirimini vaktinde alıyorsunuz, ne de ben sizin yorumlarınızın bildirimini alabiliyorum. Geçen bölümü paylaştıktan bir saat sonra falan ancak birkaç kişi bölümü görebilmişti. Ben bölümü kontrol ederek yorumlarınızı görmeye gayret ediyorum. Siz de Twitter'dan beni takip ederek bölümlerden hemen haberdar olabilirsiniz. Burada bölümü paylaştıktan hemen sonra da orada linki paylaşıyorum. 

İyi okumalar dilerim^^

***

Sonraki günlerimiz bir döngüye girdi. İlk günlerde, hastanede hakkımda neler konuşulduğunu duymamak ve daha da etkilenmemek için doğru dürüst diğer doktorların arasına dahi karışmamaya başladım. Sadece iş için gerektiğinde onlarla bir araya geliyor, iş konusu kapanır kapanmaz yanlarından uzaklaşıyordum. Oğuz'un da yardımıyla birkaç gün sonra bu boğumdan çıkıp yemek için aralarına karıştım. Aralarında bana ters ters bakanlar olsa da geçmiş olsun diyerek beni tanıdıklarını ve suçlamanın çok acımasızca olduğunu söyleyen meslektaşlarımın çokluğu ile seslerini çıkartamadılar. Bu benim için ciddi bir rahatlamaydı. Oğuz'un eşyaları, söylediği gibi ertesi gün evden alınamadı. Oğuz, bizzat kendisi gelip alacağını söylemişti. O yüzden de kamera erişimim bir süre ertelendi.

Masamın üzerindeki lavantalar bana çok iyi geliyordu. Ne zaman streslensem eğilip onları kokluyor, hem güzel kokularının içime yaydığı ferahlık sayesinde rahatlıyor hem de yalnız olmadığımı hatırlıyordum. Evde ise durum farklıydı. Kabuslarım devam ediyor ve beni yoruyorlardı. Sonunda çare olarak, Oğuz'un aldığı dolu dolu lavantaların bir kısmını daha küçük bir saksıya aktarıp eve götürerek onları başucuma koydum. Kendime de lavanta alabilirdim belki ama Oğuz'un aldıklarını getirmek istemiştim.

Oğuz, bulduğu her boşlukta beni arıyordu. Genelde akşamları, yarım saat de olsa görüntülü konuşuyorduk. Son zamanlarda, belki Yavuz'u da hiç görmediğim için tamamen dert anlatmayı ya da kabuslarımdan bahsetmeyi bırakmıştım. Sıradan şeyler hakkında sohbet ediyor ve bambaşka konularda birbirimizle dalga geçip gülüşüyorduk. Her ne kadar soruşturma için bakanlıktan gelecek olan yetkililer bekleniyor olsa da onun gerginliğini de olabildiğince düşük dozda tutuyordum.

Aradan geçen iki hafta boyunca Oğuz'u hiç yüz yüze göremedim. Aslında ben karargaha gidebilirdim ama Yavuz'u görmüyor olmak bana o kadar iyi gelmişti ki bunu bozmak istemiyordum. Onu düşünmüyor olmak çok rahatlatıcıydı. Üstelik kabuslarıma rağmen gündüzleri onu aklımdan çıkartmayı başarabilir olmuştum.

Oğuz'un karargaha taşınmasının ikinci haftasının dolduğu akşam, mesai bitiminde eve döndüm. Ertesi gün soruşturma için bakanlıktan geleceklerdi. İçimde buna dair bir gerginlik ve huzursuzluk baş göstermişti. Isınmaya başlayan havanın bunaltıcılığını da ağır bir şekilde hisseder olmuştum. Eve girip kendimi direkt banyoya attım. Rahatlatıcı bir ılık banyonun ardından saçlarımı biraz kurutup nemli bir şekilde bıraktım ve daha serin hissetmek için üzerinde "Korkmuyorum" yazan, göbeği açık, beyaz bir tişört giyip, altıma da ince, bol bir koyu renk bir pijama altı giydim ve iç çekerek mutfağa yöneldim.

Oğuz, artık eve giriş saatimi biliyor ve ben eve girdikten sonra bir saat içinde yemek yemezsem mutlaka arayıp neden yemek yemediğimi soruyordu. Genelde de onu, beni aramak zorunda bırakıyordum. Ama bugün öğle yemeği yeme fırsatım olmadığı gibi deli gibi acıkmıştım. O yüzden hiçbir baskıya ihtiyaç duymadan mutfağa gittim. Saçlarımı önümden çekmek için yarım at kuyruğu ile topladım. Uzun zaman sonra müzik dinleme arzusu duyarak, kulaklıklarımı takıp sözsüz, dinlendirici bir müzik açtım ve neler yapabileceğime baktım. Sonunda ızgara tavuklu salataya karar verip malzemeleri çıkarttım. Yaklaşık kırk dakika sonra yiyebileceğimden daha fazla salata yapmıştım. Oğuz hala aramadığı için, yaptığım salatanın fotoğrafını çekip ona mesaj attım.

Bahar: DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin