5. Bölüm

1.6K 80 79
                                    

Yavuz kafasını "Peki" dercesine sallayıp, nefesini sanki uzun zamandır tutuyormuşçasına verdikten sonra başka bir şey söylemeden arkasını döndü ve kapıya doğru yürüdü. Önce olduğum yerde kalmayı düşünsem de bunun, onu son görüşüm olabileceğini düşününce içim acıyarak peşinden yürüdüm. Yavuz, kapıyı açıp dışarı çıktı. Ben de onun açık bıraktığı kapıyı tuttum ve soğuk çeliğe yaslandım. Yavuz'un ağır adımlarla bahçemin çıkışına doğru yürümesini izledim. O, gözden kaybolmadan yeniden ağlamaya başlamak istemediğim için yanaklarımı ısırdım.

Yavuz kapıdan çıkmadan hemen önce geri döndü. Bana şöyle bir baktı ve yeniden bana doğru yürümeye başladı. Nedendir bilmem, kalbim birden hızla çarpmaya başladı.

"Bahar" dedi Yavuz. "Telefon numaram değişti. Sana yenisini vermek istiyorum."

Ne beklediğimi bile bilmiyordum ama hayal kırıklığıyla iç çektim. "Gerek var mı gerçekten?"

"Öyle ya da böyle, seninle hala evliyiz. Sence de iletişimde kalmamızı gerektiren bir durum yok mu?"

"Bilmem, avukatla görüştükten sonra ancak bu soruya yanıt verebilirim."

Yavuz iç çekerek saçlarını karıştırdı. Görmediğini bilsem de gözlerimi devirdim. "Peki" dedim. "Benim numaram aynı. Hatırlıyorsan tabii."

Bu kez de Yavuz bana gözlerini devirdi. "Hatırlıyorum Bahar. Sana mesaj atarım."

Biraz önceki vedayı dram olsun diye mi ettik diye geçirdim aklımdan. Onunla görüşmek istemiyordum. Çünkü onu görerek, sesini duyarak onu unutamazdım. Ve ben başka bir kadının kocasına aşık olmak istemiyordum. Israrla beni sevmeyen bir adama da aşık olmak istemiyordum!

"Tamam. Güle güle" dedim ve bu kez gitmesini beklemeden kapıyı kapattım. Tabii sonra, hemen kapı deliğinden ona baktım. O da sanki ona baktığımı biliyormuş gibi, direkt bana bakıyordu. Duymasından korkup nefesimi tuttum.

Yavuz biraz daha bana doğru baktıktan sonra durduğu yerde başını eğdi. Bir anda bitkin düşmüş gibiydi. Elini kaldırıp, ağrıyormuş gibi alnını ovuşturdu. Sonra da arkasını dönüp ağır ve isteksiz adımlarla bahçemden çıkıp gitti.

Başka bir şey yapmak elimden gelmediği için kafamı kapıya yaslayıp ağlamaya başladım. Dün gece o kadar çok ağlamıştım ki akan yaşlar artık gözlerimi yakıyordu ama bunu durdurmanın bir yolu yoktu. Bu acı çekilmek zorundaydı. Çekilmeli ve en azından katlanılabilir seviyeye gelmeliydi. O yüzden günün geri kalanını, ağlayıp uyuyarak geçirdim. Annem aradığında telefonu açıp, beni rahat bırakması gerektiğini söyleyip geri kapattım. Yemek yemedim. Sadece iki yudum su içtim ve karanlığın bastırmasıyla yarım yamalak geçecek olan uykuma daldım.

Gece boyunca Yavuz'la dolu rüyalar ve kabuslar gördüm. Bazen ona seslendim ama sesimi duyuramadım, bazen onunla Karabayır'daki evimde mutlu mesut uyandım. Her rüyadan ve kabustan sonra uyandım. Ağlayarak tekrar uyudum. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanırken kendimi berbat hissediyordum.

Asla aynaya bakmadan, kendimi hemen duşa attım. Sıcak suyun altında gevşemek için hiçbir şey düşünmemeye çalıştım. Başarılı olamayınca da bugün yapacaklarımı aklımda listelemeye başladım. Aksi takdirde aklım yine Yavuz'a ve hayal kırıklıklarıma gidecekti ve ben iki gündür ağlamaktan bitap düşmüştüm. Başım ve gözlerim inanılmaz ağrıyordu. Bunun, iki gün ağlamakla atlatılacak bir sorun olmadığını biliyordum ama artık ağlamaktan da yorulmuştum. Ya evde kalıp büyük bir depresyona teslim olacak ya da dışarı çıkıp depresyonla mücadele edecektim. Ama içten içe biliyordum ki teslim olma lüksüm yoktu. Çünkü bu benim felaketim olabilirdi.

Bahar: DönüşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin