Yaz tatili geçip gitmişti.. Ankara'daki küçük ama huzur ve mutluluk dolu evimize geri dönmüştük. Ömer, Özgür'ün kafesinde çalmaya devam ediyordu ve ben de garsonluk için başvurmuştum. Tecrübem ve Özgür'ün arkadaşı olmam dolayısıyla -belirtmek isterim ki en önemli etken tecrübem (!)- kolayca işe alınmıştım.
Öğlene kadar derslerimiz vardı, öğleden sonraysa klinikti. Bu da, sınıfla fazla vakit geçirmek zorunda kalmayacağım demekti. Zaten yüzüme bakan birkaç kişiden başkasıyla görüşmek gibi bir derdim de yoktu.
Klinik sonunda koşar adım kafeye geçiyordum. Bu düzene alışmıştım artık. Zaten yazın da bir nev-i staj yaptım sayılırdı. Hem de en zor şartlar altında..
Neyse ki buraya gelişimle Gökhan belasından kurtulmuştum. Nasıl olduğunu anlayamasam da buna sevinmekle yetindim. Belki de abim insafa gelmişti, kim bilir?
"Yıldız Hanım, hoş geldiniz." dedi Ömer abartılı bir incelikle.
"Hoş bulduk Ömer Bey, kabin müsait mi?" diye sordum bir patron edasıyla.
"Emrinize amade efendim, buyurun."
Ömer soyunma kabininin kapısını açıp geçmem için izin verdikten sonra hızla üzerime formaları giydim. Maraton başlıyordu yine.
Ömer ve arkadaşları çalmaya başladığında kafe yavaş yavaş doluyordu. Burada da tanıdık yüzlere alışmıştım artık. Mesela her Çarşamba mutlaka gelen şu güzel çift gibi.. Adam ne de güzel bakıyordu kadına öyle âşık âşık.. Kadınsa ne güzel gülüyordu; içten ve sıcacık..
Bir de, istisnasız her gün başka bir kadınla gelen bir adam vardı. Bazen kalabalık bir arkadaş grubuyla geliyordu ama eşi mutlaka değişiyordu.
Sonra, sürekli yalnız başına gelip kafenin ücra sayılabilecek bir köşesinde saatlerce oturan bir kadın da vardı devamlı müşterilerimiz arasında.. Böyle birkaç tane daha işte. Alışmıştım onlara. Görmesem meraklanırdım nerede kaldılar diye, öyle bir alışkanlık.
Bazen kafe sakin olurdu ve düşünürdüm her birini.. Acaba nasıl tanışmıştı şu âşık çift? Ya da her gün başka bir kadınla gelen adamın geçmişinde yaşadığı bir acısı mı vardı, yoksa bu onun karakteri miydi? Yalnız oturan kızın o masayla ve sıcak çikolatayla bir anısı olduğuna emin gibiydim.
Onları düşünüp dururken bir yolunu bulup Asrın'a kaçardı düşüncelerim. Kimi kandırıyordum ki? Kaçmasına gerek yoktu, hep ondaydı aklım, fikrim.. Kendimi oyalamaya çalışıyordum yalnızca. Okulun başlaması da bu yüzden bana epey iyi gelecek gibiydi. İşe girmek de asla boş vaktim olmamasını sağlıyordu ve tabi maddi yönden aşırı derecede rahatlamıştım.
"Bakar mısınız?" diye seslendi müşterilerden biri. Elbette bakardım yahu.. Benim işimdi bu.
Çağırıldığım masaya döndüğümde Kenan'la karşılaşmayı asla beklemiyordum. Ben daha şaşkınlığımı atamazken masadaki kadın çoktan siparişleri sırlamıştı. Bir dakika.. Ben bu kadını da tanıyorum..
"Ben.. Af edersiniz, siparişinizi tekrar edebilir misiniz?" dedim tüm soğukkanlılığımla. Umarım bir yerlerden Asrın çıkmazdı. Ya da keşke çıksaydı.. Hayır, hayır kesinlikle çıkmasındı. Bir dakika, karar veremiyorum.
"Elbette ederim. Arkadaşımı kesmeyi bırakıp beni dinleyeceksen tabi!" dedi kadın hiddetle. Bakışlarımı Kenan'dan çekmeyi başarıp kadına odaklandığım sırada arkamdan gelen sesle bedenim kaskatı kesilmişti sanki.
"Ecrin, utandırma hanımefendiyi."
Oysa sesi kulaklarıma dolmadan önce kokusu çoktan dolmuştu ciğerlerime. Bu öyle bir duygu ki onu sarmak için çırpınıp duruyordu kollarım. Yüzünü görmeye hazır mıydım? Hayır.. Kesinlikle kocaman bir hayır..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asrın Yıldızı
Romance"Bilseydin de bir şey değişmeyecekti!" dediğimde ikimiz de sustuk. Yüzüme yaklaştığında nefesimi tuttum. Kokusunu içime çekersem çok daha fazlasını isteyecekti arsız kalbim, biliyordum. "Senden.." dedim ve sustum yeniden. Amacım ondan nefret ettiğim...