Yok! Yok! Yok! Hiçbir yerde yok. Ata yadigarı kolyeyi bulamadık. Ağlamaktan gözlerim, aramaktan dizlerim kırıldı a dostlar! Bittim ben!
Burnumu çekip peçeteyle sildim. Çiğdem de karşımda oturup çekirdek çitlerken bana bakıyordu.
-şimdi. Kardeşim. Sen. Vasiyet. Yazdın mı?
Çekirdek kırarken konuşan Çiğdem'in sorusuyla,
- Ona vaktim olmaz ki. Annem bir duyarsa. Ben biterim.
- İşte. Çilli Horozum bunun. İçin. Bulmak gerek.
Demesiyle aniden bağırıp,
-Aaa! Bırak şunu da bana yardım et!
Elindeki çekirdeği tabağa boşaltıp, ellerini temizledi. Bağdaş kurup bana diktiği gözleriyle,
- İlan verelim.
- İlan mı? O kadar paramız yok ki.
- Doğru. Fakirdik. Unutmuşum. Ana! Sosyal Medya!
- Ya ben sosyal medya mı kullanıyorum?
- Sen değil.
- Sen mi?
- Bende değil. Gel yanıma. Üniversitenin itiraf sayfasına yazacağız.
Deyince peçetelerimi alıp yanına gittim. Örgülü saçlarımı arkaya atıp ekrana bakmaya başladım. Telefondan kolyenin resmini kırpıp ' Aile yadigarı kolyemi kaybettim. Bulan lütfen mesaj atsın.' Yazıp göndermişti.
- Bu kadar.
- Bu kadar mı? Şimdi kolye bulununca geri dönüş olacak mı?
- Temennimiz o yönde. Biri alıp satmazsa.
- iyi de maddi değeri yok ki manevi değeri var.
- bilmem artık.
- Ya sen kimin tarafındasın?
Dedim ama bana bakmadan ekrana bakıp gülmeye başladı. Merakla neye güldüğüne baktım.
' Eğitim fakültesindeki mavili kız, bul beni.'
- Bu ne be?
' Minibüsteki mavi gözlü çocuk, ben kırmızı çantalı.'
- Kız okuma bunları beynin çürür!
-Bak bak! Ne yazmış.
' Her gün kütüphanenin önündeki köpekten kaçan kız. Bul beni.'
' Kahve gözlü kız bul beni.'
Ulan herkes kahverengi gözlü değil mi? Ha! Hahahaha! Resmen ortaya yem atmış.
- Delirmiş bunlar kim inanır bunlara! Köpekten kaçan kızmış! Yok bilmem-
Cümlemin yarıda kalmasıyla birbirimize döndük. Çiğdem,
- Ha!!! Bu sen değil misin?
- Delirme. Böyle insanlara kanacak değiliz. O ne öyle işçi arıyor kendine. Bul beniymiş? İki bilinmeyenli denklem misin sen? X misin? Ağzına vuracaksın. Kolyeeeeeeem.Ben ağlamaya devam ederken Gülsüm gelince, Çiğdem de gitmek zorunda kalmıştı. Onu yurduna uğurlarken odama geçip ağlamaya devam ettim. Elime telefonu alıp Zeynep'e mesaj attım. Mesaj atmasını beklerken görüldü yapıp bırakmıştı. Sen görürsün!
' kız
Kız
Kız
Kız
Zeynep
Zeynep
Zeynep
Sana
Diyorum
Hele
Bak
Bana
Kime
Diyorum
Bak
Cevap
Verene
Kadar
Seni
Böyle
Çıldırtacağım!!!'Tek tek attığım mesajların ardından dönüş yapınca sinsice gülümsedim. Elbet yüzümde soldu gülümsemem.
" Ne var abla? Ne?!"
" Ablanım ben senin. Düzgün konuş."
" Ey mümin kardeşim, derdiniz nedir? Eğer çare bendeyse elbet yardım ederim."
Derin bir soluk aldım ve,
" Annemin kolyesini kaybettim."
" Kusura bakmayın, can almakla görevli melek Azrail. Ama annem aracı kılabilir dikkat et."
" Zeynep! Dalga geçme de yardımcı ol. Annem ne kadar sürede ulaşır buraya?"
" Işık hızı."
" Yok canım."
" Öyle öyle. Sen bitmişsin abla. Sen bitmişsin."
" Namazdan sonra sana dua edersem ne olsun!"
" Beni bırak da sen kendine dua et canım mümin ablam(!)"
" Gıcık."
" Sensin"Telefonu yatağın diğer ucuna atıp ağlamaya devam edecekken odamın kapısı çalındı. Gir demeden giren Gülsüm,
- Çöp sırası sende. Ve gelirken ekmek alman gerek.
- tamam.
Neden ağladığımı sormamasına şaşırmadım. Gülsüm ile o kadar yakın değildik. Sadece aynı çatı altında 2 yıldır belli kurallar çerçevesinde yaşayan kişilerdik. Kişiliklerimiz ve bakış açımız her şeyimiz farklıydı. Onun rahat tarzı, bitmeyen sevgili döngüsü ve gezme sevgisiyle; benim ineklemem.Yerimden kalkıp üstümü giyindikten sonra çöpü yüklenip merdivenleri inmeye başladım. Nedense elimdeki yük arttıkça alttan merdivene basamak ekliyorlardı. Bitmek bilmeyen bir yol gibi görünüyordu. Dışarı çıkınca eşarbımın köşesini sıkı sıkıya tuttum. Her seferinde uçup başıma geçmesi beni çileden çıkarıyordu çünkü.
Çöpü atıp markete doğru hızlı adımlarla yürürken kolyemi nerede düşürmüş olabileceğimi düşünüp durmuştum ama bakmıştık. Ve Çiğdem ile aynı kişilere tekrar tekrar sormuş bir açık aramıştık. Dedektifçilik oyunumuz elimizde patlarken eli boş eve dönmüştük. İnşallah bulunur. O kolyem benim büyük büyük büyük annemden hatıra. Ona da ilk eşi evliliklerinin 50. senesinde vermişti. Sonra herkes evladına verip yollamıştı ama gel gör ki ben. Ben onu kaybettim. Annem beni satırla kesse haklı. Ne kadar maddi değeri yoksa o kadar manevi değeri vardı. Dedem elleriyle yapmıştı onu. Bende kaybettim. Annemde beni kaybedecek.
Ekmek dolabına gidip iki ekmek aldım. Ekmeklerin kokusu burnuma gelirken poşeti burnuma yaklaştırıp kokuyu içime çektim. Oh be! Şimdi seni çorbaya bandıra bandıra yemek vardı. Ah annemin çorbası olacaktı ki. Domates sosuyla yaptığı o enfes mercimek. Of of! Kokusu geldi be! Midem kazındı.
- Ne yapıyorsun Uzaylı? Yoksa diğer arkadaşlarını mı çağırıyorsun?
Bana yöneltilen soruyla hızla kendime geldim ve dün kütüphane de laf atan kişiyi gördüm. En azından ben bir canlı sınıfına aitim. Ya sen? Bir şey demeden yanından geçip kasaya gittim. Parayı ödeyip marketten çıkarken karşıma dün yerime oturan kız çıkmıştı sonra da o dengesiz çocuk. Beni görüp kırk yıllık arkadaşıymışım gibi selam vermişti.
- Ooo ne haber ya?İyidir canım, senden? Tövbe Estağfirullah. Yürü Zekiye yürü. İki dakika dışarı çıktım ama karşıma çıkanlara bak. El alem dışarı çıkar insan görür, ben?
Al alemi sırtına geç git işte Zekiye!
*
Ağlamıyorum. Sadece bana verilen emaneti nasıl kaybettim hala aklım almıyor. O kadar sağlam bir ipi vardı ki. Nasıl koptu...Nasıl düştü... Yok aklım almıyor ya.Fakülte de oturmuş Çiğdem'i bekliyordum. Ama o yine bilmem kaçıncı rüyasını görüyordur. Onu beklerken arada yardımcı olduğum Felsefe hocam beni görünce yanına çağırdı. Hemen kalkıp yanına gittim.
- Efendim hocam,
Dedim. Fehmi hoca elinde tuttuğu siyah çantasını gösterip,
- Zekiye şu dosyaları bilgisayara geçirmeme yardım et kızım.
- Tamam hocam. Hemen mi geleyim?
- Yok yarım saat sonra gel.
- Tamam hocam.Hoca gidince Çiğdem'e mesaj attım ve cevap vermesini bekledim. Ama karşılığını karşımdan koşarak gelerek verdi. Sevinçle,
-Eureka! Eureka!
Diyor ve koşuyordu. Elbisesinin üstünde olması beni rahatlatırken, pijamalarıyla gelmiş olması...? Yorumsuz. Sevinçle ellerini omuzlarıma koyup,
- Eureka! Diyorum!
- Onu Arşimet buldu bacım.
- Yav bana ne Arşimet'ten! Kolyeyi diyorum. Bak!
demiş ve telefonunu gözüme yaklaştırmıştı. Hemen elinden alıp ekrana baktım.
' Kolyeyi kütüphanede buldum. Yarın 16.00'de kantine getireceğim.'
Yazıyı okumamla Çiğdem'e sarılıp,
- Çok teşekkür ederim. Arşimet'ten çok iş çıkardın.
- Biliyorum. Ve ayrıca 16.00'de tek gideceksin. Staj dosyamı teslim etmem gerek.
- Tamam. Tamam da nereden anlayacağım o olduğunu? Adı ne?
- Numarasını verdi. Atarım.
Bir elini beline koyup konuşan arkadaşım şöyle bir etrafta gözünü gezdirdikten sonra,
- Bunlar niye bana bakıp gülüyor ya?
- Neden olacak, pijamalarınla gelmişsin!
Dememle hızla ellerini bedenine siper edip,
- Olaaaaaamaz!
Dedikten sonra arkasını dönüp gerisin geri koşmaya başlamıştı. Bu kızın bu deli halleri ne olacak? Hayır ben alışkınım ama dünya buna hazır değil Çiğdem! Ha! Kolyem bulundu! Hu! Huuu! Hemen Zeynep'e haber edeyim, boşa cenaze masrafı yapmasın şimdi. Hayır çoktan eşyalarımı kendine ayırmıştır. Uyanık!Merhaba hayat! Merhaba dünya! -mı acaba..?