Allah'ım. Zaman neden geçmedi, geçmek bilmedi bir haftadır. Nenem ile geçirdiğim acı dolu bir haftada önce reçel ile başlamış ardından temizlik ve yemek ile devam etmiştik. En son bana iki ters bir düz şiş verecekti ki dedem tuttu elimden. Ah dedem. Ben senin kıymetini bilememişim ki. Bundan sonra sen benim başımın üstündesin. Canım.
Ayağımdaki sargıyı çıkartıp sonunda özgürlüğe kavuşunca tekrar başladım dedemle camiye gitmeye. Ama koşa koşa. Özgürlüğüme. O kadar sevinçle yürüyordum ki Eşref gibi kıpır kıpırdım. Dedem bana yandan yandan ters bakışlar atarken bizi görüp yanımıza koşarak gelen Eşref'le uzaktan deli gibi el salladık birbirimize. Deli gibi dediysem hakiki deli.
Yanıma gelip,
" Ne öğrendim? Ne öğrendim?"
Dedi. Dedem bize aldırmadan yürümeye devam ederken ben yürüyordum ama Eşref'e ayak uydurarak.
" Ne öğrendin?"
Dedim merakla ona bakarken. Ellerini arkasına atıp göğsünü kabarttı,
"Sen seni bil sen seni
Sen seni bil sen seni,
Sen seni bilmez isen
Patlatırlar enseni!"
Demiş son noktayı ensemde koymuştu. Acıyla elimi enseme atarken dedem bana acımış olacak ki ilk defa Eşref'e kızıp,
" Ulan öyle vurulur mu? Kıracaksın çoçuğun boynunu. Bir daha görmeyeyim."
Deyince masumca boynunu büktü Eşref. Sonra yanıma gelip,
" Canın yandı mı Şehirli oğlan?"
" Yandı."
" Öpem de geçsin. Öpem de geçsin."
Deyip bu seferde ensemden öpmeye çalışınca yeni yeni iyileşen ayağıma dikkat ederek ondan kaçmaya başladım. Camiye doğru koşarken ben önde Eşref arkada gidiyorduk ki aniden birine çarpmamla ikimizde ters yönlere savrulduk. Kalçamın üstüne düşerken, kendime gelip bana dik dik bakan kişiyi fark etmemle bütün kanım çekildi. Sinir hızla beni ele geçirirken dedem yanıma gelip kaldırdı. Bir anda değişen halimi bana bakmadan anlayan dedem onu! O! O adamı da yerden kaldırdı. Üstünü temizlerken,
" Daha dikkatli olsana kardeşim!"
Dedim aniden. Sesim o kadar gür çıkmıştı ki dedem çatık kaşlarıyla yerinde sıçrayıp bana bakmıştı. O şaşkınca bana bakıp,
" Ama bana sen çarptın kardeşim. Sen dikkatli olmalısın."
" Ben senin kardeşin değilim! Düzgün konuş el kol yapma."
El kol yapmamıştı ki? Kanım çekilince beynimde işlevini yitirdi herhalde. Ama bu o! O! Birde gülüyor mu?
" Sizin torun bu mu Selim dede."
" Evet. Torunum Okan. Gergin bu ara. Hadi olayı uzatmayın."
Dedi dedem bana bakarak. İyi de! Bu o! Zekiye'mi benden alan kişi, Tuncay... Ben ona gözlerimi dikmiş bakarken dedemin uyarıcı bakışları üstümde olduğundan bir şey demeden yürüyecektim ki Eşref elini omzuma attı. O adama dil çıkartıp bir tane ensesine patlatmayı ihmal etmezken biraz ilerledikten sonra,
" Bir ara hatırlat sana en sevdiğin şeyi alacağım."
" Hakket mi?"
Demiş sevinçle bir alkış tutturmuştu. Caminin bahçesine adım atmamızla hızla süpürge ve küreğe sarıldık. Ben pislikleri boğarcasına yerleri temizlerken Eşref de dibime kadar girip,
" O mu aldı sevdiğin gızı? Sevdiğin gızı?"
" Eşref bu konuyu hiç açma. Yaramı deşme."
Deyip süpürmeye devam ederken birden şaşkınlık ve hayretle biri ismimi söylemişti. Başımı kaldırıp sese dönünce kalakalmıştım. Karşımda beni aylar önce bırakıp giden Furkan vardı. Beni baştan ayağa süzmüştü. Ayağımda mavi banyo terlikleri, altımda siyah bir eşofman üstümde beyaz kısa kollu halime bakakalmıştı.
" Okan? Sen... doğruymuş demek."
Demişti ama nedense onunla konuşacak hiçbir şeyim yoktu. Yabancı biri gibiydi. Az önceki gibi. Dostluk falan... iii. Yok. Önüme dönüp süpürmeye devam ettim.
" Seni burada görmek beni şaşırttı. Hemde bu halde."
Deyince ona bakmadan,
" Biriyle karıştırdın herhalde ben seni tanımıyorum."Benim bildiğim arkadaş işin eğrisini doğrusunu iyice bilir. Öyle şak diye inanıp arkadaşını bırakmaz ama sağ olsun birileri bıraktı.
" Olur mu benim Furkan."
Deyince sinirle ona dönüp,
" Tanımıyorum arkadaşım! Yanlışın var haydi yoluna! Benim tek arkadaşım aha bu! Eşref!"
Dememle Eşref yanıma gelip durdu. Gözlerini diklenircesine Furkan'a dikti. Kollarını bağladı. Her an saldırmaya hazırdı. Furkan şaşkınlıkla gözlerini ondan alıp,
" Ben konuşmak istedim sadece belki aramız-"
" Eee! Seni dinleyemem yürü Eşref. Cemaat bizi bekliyor."